"İleri, marş!"
Sırtıma binmiş olan Iona'nın iki yanımdan sarkan bacaklarını kavradım düşmemesi için. Omuzlarıma bastırdığı ince parmaklarını hissedebiliyordum. Derin bir nefesle ciğerlerimi şişirmemin ardından koşmaya başladım. Iona'nın neşeli çığlığı kulağımı doldurmuştu. Ravenclaw Ortak Salonu'nun içinde hantalca koşarken, son derece saçma göründüğümüze dair şüphe duymuyordum.
Ama ikimizin de pek umrunda sayılmazdı.
O kahkahalar atarken adımlarımı dengelemeye çabaladım. Birkaç yedinci ve ikinci sınıfın garipseyen bakışlarını gördüğümde, buna çok şaşırmamıştım. Genellikle, yaptığımız çılgınca işler benim başımın altından çıkardı ve yine o 'mükemmel' binaya puan kaybettiren bu yaptıklarım olurdu. Ama, sonuçta, puan kaybettiren biri de gerekliydi. Sendelediğimde gürültülü bir kahkaha atmamı engelleyemedim.
"Tamam, tamam!" diyerek kıkırdadı Iona. "İndir, kayıyorum. Düşeceğim." Gülmeyi bırakabildiğimde başımı birkaç milim sallayarak onayladım dediğini. Bacaklarını bırakmadan, yavaşça dizlerimi kırdım ve onu olabildiğince yere yaklaştırdım. Bacaklarını yere doğru bıraktım. Kaykılarak yere bastı ayaklarını. Onun yere inebildiğinden emin olduktan sonra ben de doğrulup dizlerimi silkelemiştim.
"Gidip Alex ve Cynthia'yı bulmalı, sonra da derse yetişmeliyiz."
Derin bir nefes alıp alnımdaki teri koluma silerken gülümsedim. Iona, yapacaklarımızı devamlı zihninde listeleyerek düzenli olarak tekrarlamak gibi bir alışkanlığa sahipti. Tabii bu, zaman içerisinde benim için çok iyi olmuştu. Çünkü benim de, yapacaklarımı sürekli unutmak gibi bir huyum vardı. Bunu fark ettiğinden beri çok yardımcı olduğu inkâr edilemez bir gerçekti. Üzerimdeki Ravenclaw cübbesini düzeltip kırışmış yakasını elimle düzledikten sonra başımla onayladım. Ben bunu yaparken hızlı adımlarla ortak salonun mavi, kadife koltuklarından birine yönelmiş ve bıraktığımız çantalarımızı kapıp yanıma ulaşmıştı. Ortak salondan çıktık.
Dersimiz Kehanet'ti ve profesör bizim rüya yorumlamamızı istiyordu.
Kehanet dersini seviyordum. Bunun sebebi geleceği görmeyi delicesine arzulamam falan da değildi, sadece bu derslere girmek hoşuma gidiyordu. Kehanet dersi tamamen özgür olduğum bir alandı. Bir tavan arasına tırmanıyordum ve orada, kehanet çatısı altında, dilediğimce özgür olmam mümkündü. Yorumlarken sınırlarım yoktu, şekilleri istediğim gibi görebiliyordum. Rüyalarda istediğim çıkarımlarda bulunabiliyordum, her ne kadar bazıları yanlış olsa da.
Sadece bu da değildi. Kanıtını göremediğim şeylere, hiçbir açıklaması olmayan şeylere inanmak hoşuma gidiyordu. Her şeyin Muggleların, cadıların veya büyücülerin elinde olmadığını bilmek anlamlandıramadığım bir rahatlık veriyordu bana. Birilerinin her şeyi kontrol etmediğini bilmek güzeldi. Kumral, düz saçlarımın bir tutamını kulağımın ardına sıkıştırıp yanımda sessizce yürüyen Iona'ya baktım. "Bizi nerede bekleyeceklerdi?"
Ben de Alex ile aynı tonda kumral saçlara sahiptim, üstelik bu da benzememizin epey bariz sebeplerinden biriydi. Ancak Alex, kumrallığın ona daha çok yakıştığını geveleyerek benimle uğraşmak ve kendine övgüler dizmekten zevk alırdı. Burnuna inen yuvarlak gözlüklerini hafifçe geriye ittirip bana baktı Iona. "Şato kapısının önünde bekleyeceklerini söylemişlerdi." Başımla onayladım. Kehanet, Gryffindor ile ortak olan nadir derslerimizden biriydi. Bu yüzden Alex ve Cynthia ile birlikte gidiyorduk. Gerçi, bana kalsa, tüm derslerimi onlarla beraber geçirmek isterdim ama maalesef ki ders programımız buna olanak veren türden değildi. Adımlarımı hızlandırarak pembe saçlı arkadaşımın önüne geçtim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
𝐒𝐏𝐈𝐑𝐈𝐓𝐔𝐀𝐋, 𝘸𝘪𝘻𝘢𝘳𝘥𝘪𝘯𝘨 𝘸𝘰𝘳𝘭𝘥
Fanfiction"Biz olmasaydık, siz asla olamazdınız." Alevleri ile yerküreyi yıkayan yangın, her yeri kızıla boyuyor... Hâlâ sıcak küller, rüzgârın hıncıyla savrulup dört bir yana dağılıyor... Tabiat anadan gözyaşları dileniyor biçareler. Felaketten geriye kalmış...