-12

82 8 5
                                    

"Tanrım, Lemo, seni çok özleyeceğim!"

Kaşlarımı kaldırıp yüzümü buruşturarak, kendisinden beklenmeyecek bir şefkatle ev cinine sarılan Cynthia'ya baktım. Çikolata kahvesi gözleri şamdanların ışığında nemlenmiş gibi parlarken, gözüme aynı tondan bir tık daha koyu görünen saçları dağınık ve karışıktı. Ev cininin devasa gözünden kocaman bir damla yaş süzülüp, üzerindeki kirli çuvala aktı. Çuval koca damlayı anında emmişti, bense manzara karşısında hüzünle inleyen ruhuma söz geçirememiştim.

Nemlenmemesi için, lenslerimin battığı gözlerimi kırpıştırıp başımı tablodan yana çevirdim ve başka şeyler düşünmeye gayret ettim.

Ethan son ceza günümüzde gelmemişti. Sebebini bilmiyorduk; onun kaytardığını düşünen Alex sinirlenmişti ancak ben bir aydır hiç geç kalmayan, üstüne üstlük erkenden gelip işlere girişen oğlanın kaytaracağına inanmıyordum. Mutlaka bir bahanesi olmalıydı. Anlamlandıramadığım davranışlarına rağmen sorumluluk sahibi ve kendine göre disiplinli biri olduğunu bana kanıtlamıştı.

Dirseğime yumuşakça, daha çok dikkat çekmek gayesiyle çarpan bir dirsekle ela gözlerimi yanımdaki Hufflepuff'a çevirdim. Cyrus, bal rengi gözlerinin hemen üzerine düşen kıvırcık saçlarıyla oynayarak bana bakıyordu. "Hadi ama, üzülme." diye mırıldandı ben başımı hafifçe sağa eğerken. Sesini alçalttı. "Her zaman yine buraya gelebileceğimizi biliyorsun."

Dudaklarımı birbirine bastırıp başımı aşağı yukarı salladım. Haklıydı. Tepeden topladığım kumral, yıpranmış saçlarım mutfakta koştururken o denli dağılmıştı ki dört bir yandan kimisi elektriklenmiş saçlar havaya uzanıyor ve bağımsızlıklarını elde etmeye uğraşıyorlardı. Tokamı saçlarımdan sıyırıp bileğime taktım ve açık tablodan dışarıya adımladım.

Veda sona ermiş olmalıydı. Ev cinleri bize ellerini sallarken koridorda ilerlemeye başladık. Iona ile Cynthia hemen arkamdan, Alex ile Cyrus da önümden yürürken iki oğlan Quidditch hakkında kendilerini tamamıyla konuya vermiş, konuşuyorlardı. Pek yakında birbirleriyle bir maç yapacaklardı ve dudaklarından firar eden sözcüklerde hafif bir rekabet tınısı sezebiliyordum. Cynthia'nın, yine normalde yapmadığı bir modelde olan saçları ona çok yakışmış olduğundan; Iona'ya aynısını yapabileceğini söylüyor ve pembe saçlı arkadaşım da nasıl duracağını canlandırmaya çalışıyordu.

Ellerimi yanmış külleri andıran, grimsi kapüşonlumun geniş ceplerine gizledim. Yüzümün önüne gelen kumral saçları başımı geriye atarak gözlerimden uzaklaştırdım. Kuzenimin elindeki ucu parlak asa, yolumuzu yeteri kadar aydınlatırken Hogwarts'ın yıllanmış duvarlarında beni ürküten gölgeler dans etmeye koyulmuştu.

Kulaklarımı yeniden, hafızamdan canlanan bir çığlık doldurdu.

Kalp atışlarım ilk duyuşumda olduğu gibi birdenbire ve öldüğümü düşündürecek biçimde hızlanırken, bu defa sadece hatırladığımın ayrımında olmam bana hiç yardımcı olmadı. Korkumdan dolayı parmak uçlarımdan kan çekilmiş, dudaklarım titremeye başlamıştı. Onları ısırarak, sesi kesecekmiş gibi gözlerimi sımsıkı yumdum. Gözlerim muhtemelen dolmuştu çünkü lenslerim batıyor ve gözlerimin arkası karıncalanıyordu. Kulağıma boğuk fısıltılar geldiğinde, bunların arkadaşlarıma ait olduğunun ayrımına vardım. Olduğum yerde duraklamış olduğumu, ayaklarımın bana ihanet ederek hareket etmeyi kestiğini yeni idrak ediyordum. Gözlerimi açtığımda, hepsinin endişeli gözlerinin üzerimde olduğunu gördüm.

"Çocuklar..." diye fısıldadım yaşadığım kısa süreli ancak can yakan panik atak karşısında çatallanmış sesimle. Ağzımdan sözcüklerin çıkış şekli bile duyduğum dehşeti son derece yansıtıyor olmalıydı. "Size yalan söyledim."

𝐒𝐏𝐈𝐑𝐈𝐓𝐔𝐀𝐋, 𝘸𝘪𝘻𝘢𝘳𝘥𝘪𝘯𝘨 𝘸𝘰𝘳𝘭𝘥Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin