"Aç ağzını."
Ağzımı doğru dürüst açamadan Cynthia, üzerine bolca reçel sürdüğü kocaman bir ekmek parçasını dudaklarıma itekledi. Homurdanmama ve elini yüzümden uzaklaştırma denemelerime hiç aldırmamıştı. "Dün olanlardan sonra benim disiplinli gözetimim altındasın." dedi ve iştahla kendi ağzına bir parça sokuşturdu. Karşımızda oturan Iona ile Alex, onun bu tavrına gülmekle meşguldüler. Ağzımdakini yavaş yavaş çiğnerken Büyük Salon'da gözlerimi gezdirdim. Salon, neredeyse tamamen doluydu. Her binanın masasında gruplaşmış öğrenci kümeleri oturuyor ve gürültülü sohbetlerini sürdürerek kahvaltılarını ediyorlardı.
Gözlerim bazen tanıdık simalara takılıyordu. Gryffindor'dan Benthrowe ile bir keresinde, dördüncü sınıftayken, birlikte proje yapmak zorunda kalmıştık. Oldukça tatlı bir çocuktu ve kibardı da, üstelik Jake'in en yakın arkadaşlarından biriydi. Gerçi, araları kısa süre sonra sebebini bilmediğim bir şekilde bozulmuştu. "Bunu da al," diyen Cynthia'yı duyduğumda burnumun dibinde tuttuğu lokmaya, gözlerimi şaşı yaparak baktım. Bana yediremeden başımı başka yöne çevirdim. "Merlin, Cyn! Daha ağzımdakini yutamadım!"
Iona bu hâlime kahkahalarla gülerken fark etmiştim ellerimin buz kesmiş olduğunu. Yutkunup, ısıtmak amaçlı bacaklarımın arasına sıkıştırdım. Dün duyduğum çığlıktan beri göğsümün üstünde bir ağırlık hissediyor, tam anlamıyla gülemiyor, bir türlü ısınamıyordum. "Cynthia haklı Demetrica." dedi Alex ciddi bir tona büründürdüğü sesiyle. Kumral saçları bağımsızca farklı yönlere kıvrılmışken kaşlarını çattı. Yarı kapalı gözlerimi üzerlerinde gezdirip, "Tamam anne, baba." dedim baygınca. Iona'nın kıkırtısı yeniden yükseldi. Bu, yüzümdeki bezgin ifadeyi korumamı güçleştirse de onu böyle gülerken görmek güzeldi.
Duruşumu dikleştirip Cynthia'nın uzattığı ekmek parçasını ağzıma attım. Belki de böyle beslenmek kötü olmazdı, itiraf etmem gerekirse, benimle bu denli ilgilenmesi hoşuma gidiyordu. Beni sevdiğinden yapıyordu ve bunu bilmek güzeldi. Kulağımın arkasını kaşıyıp, dikkatimi dağıtabilmek için profesörlerin masasına yönelttim ela gözlerimi. Profesör Baruchard yemeğini yemiyordu. Gözleri, yüzünde peydahlanmış belli belirsiz bir tebessümle üzerimizde dans ediyordu, maviliğini koruyarak. Öğrencileri çok sevdiğini biliyordum.
Göz göze gelmemizle ani bir panik aksedince, kocaman açtığım ela gözlerimi önümdeki tabağa döndürüp Cynthia'nın tabağı doldurduklarından ne bulduysam ağzıma tıkıştırmaya koyuldum. Ağzım tıka basa dolunca bir öksürük fırlayıvermişti şişen yanaklarımın arasından. "Sakin ol Trica, boğulacaksın!"
İrkilerek karşımdaki Iona'ya baktım. Ayaklanmış olsa da, boyu kısa olduğundan çok şey değişmemişti. Tabii yüzündeki ifadeyi görmek her şeye bedeldi. Ne yaptığımı fark etmenin verdikleri ve pembe saçlı arkadaşımın ifadesinin gülünçlüğü karşısında, şişmiş yanaklarım elverdiğince gülmeye başladım. Göğsümün üstündeki yük kısa süreliğine kalkmış olsa da emindim ki pek yakında yine canımı sıkmaya başlayacaktı. Ağzımdaki lokmaları zar zor boğazımdan aşağı geçirince saçlarımın arasında elimi gezdirerek onları geriye ittirdim. Sanırım hepimiz doymuştuk.
Ayaklanan Alex, "Bitirdiğimize göre," diyerek çivit mavisinden bir tık daha koyu olan kapüşonlusunun kollarını sıvadı (ona bu kapüşonluyu ben almıştım). Yavaş yavaş ben de doğruldum. "Derse ne kadar vaktimiz var, Iona?" Iona bu soruyu bekliyormuşçasına soğukkanlılıkla, "Profesör Toira rahatsız olduğu için bizim dersimiz boş, dolayısıyla elli iki dakika yirmi dokuz saniyemiz var. Oysa Profesör Araskna bir dakika geç kalanları dahi sınıfa almıyor ve sizin sadece yedi dakika on bir saniyeniz var." diyerek Alex'i yanıtlarken gülmekten belirginleşmiş çilleri gitgide soluyorlardı. Buz mavisi gözleri parlaktı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
𝐒𝐏𝐈𝐑𝐈𝐓𝐔𝐀𝐋, 𝘸𝘪𝘻𝘢𝘳𝘥𝘪𝘯𝘨 𝘸𝘰𝘳𝘭𝘥
Fanfiction"Biz olmasaydık, siz asla olamazdınız." Alevleri ile yerküreyi yıkayan yangın, her yeri kızıla boyuyor... Hâlâ sıcak küller, rüzgârın hıncıyla savrulup dört bir yana dağılıyor... Tabiat anadan gözyaşları dileniyor biçareler. Felaketten geriye kalmış...