-03

79 10 31
                                    

"Bitkibilim'e geç kalıyoruz!"

Bileğimi kendisinden beklenmeyecek bir kuvvetle yakalayıp beni sürüklemeye başlayan Iona'ya karşı itiraz etmedim. Pembe saçlarını tepede toplamış ve gözlüğünü en sonuna kadar ittirmişti. Omzuna astığı çanta o kadar dolu görünüyordu ki bazen küçük cüssesiyle onları nasıl taşıdığını anlayamıyordum. Kıkırdayarak beni çekiştirmesine müsaade ettim.

Iona, benim dışımdaki çoğu Ravenclaw gibi, derslere girmekten hoşlanıyordu. Dersler ona yeni şeyler öğrenebilmek ve kendini geliştirebilmek için bir fırsat gibi geliyordu çoğunlukla. Özellikle Bitkibilim, onun için epey ilgi çekiciydi. Bitkileri keşfetmek, onların birbirlerinden farklı vasıflarını öğrenerek yararlanmak hoşuna gidiyordu. Ayrıca, sanırım, bu dersi Gryffindorlar değil de Hufflepufflar ile almamızın da payı büyüktü.

Bazen Alex ve Cynthia'nın inatlaşmalarından uzaklaşıp kafamızı dinlemek güzel olabiliyordu.

Şatodan çoktan uzaklaşmış, yarı yürüyüp yarı koşarak sebze bahçesini geçmiştik. Beni sertçe çekiştirmesi ile tökezledim ve dengemi koruyabilsem de, botlarımın tabanları yerdeki çakıl taşlarına sürttü. Ilık mı soğuk mu olduğunu kestiremediğim hava ve koşmanın verdiği etkiyle kanın sıçradığı yanaklarım kızarmış ve ısınmıştı. "Geç falan kalkmıyoruz, sakin ol."

Önüme gelen kısa, kumral saç tutamına üfledim ve onun temposuna yetişerek kolumu kurtardım. Derse geç kalmak onun için bir kâbus gibiydi; hep zamanında orada olmayı, hatta mümkünse erken gitmeyi tercih ederdi. Onun sayesinde, istesem de istemesem de hem derslere katılımım hem de sınav sonuçlarım daha iyi oluyordu.

Seralara geldiğimizde, sınıfın büyük bir kısmının dışarıda profesörü beklediğini fark ettim. Ravenclaw ve Hufflepufflar kümelenmiş bir hâlde, ceketlerine sarınmış dikiliyorlardı. Iona'nın geç falan kalmıyoruz diye homurdandığım için bana attığı ters bakışları üzerimde hissedebiliyordum. İçimdeki, muhtemelen onu daha da kızdıracak gülme dürtüsünü bastırdım.

Bitkibilim dersini ben de severdim, aslında. En azından diğer derslere nazaran sevdiğim söylenebilirdi. Çünkü bitkiler, zamanında çok merak sardığım bir alan olmuştu. Sakarlığımla bitkilere zarar verdiğimi fark edene dek en büyük tutkumdu. Eve, ağabeyime ısrar ederek aldığım adam otunun toprağını her hafta değiştirirdim. En sonunda babam öfkelenmiş ve adam otu bitkisini saksısıyla birlikte balkondan aşağı fırlatmıştı. Çığlığa dayanamamış olmalıydı.

Şamarcı Söğüt'ün olduğu taraftan bize doğru gelen Profesör Regina gözüme çarptı. Kolları bandajlarla kaplanmıştı, ancak bandajların üzerindeki toprak lekelerinden eski olduğu belli oluyordu. Emindim ki bitkilerden biriyle ilgilenirken olmuştu. Yüzüne orantısız, biraz büyük gözleri hep kocaman açık ve hayat dolu olurdu. Rüzgârda uçuşan saçlarını iflah edebilmek için yamalı şapkasını başına geçirerek bize neşeyle el salladı. "Dördüncü seraya, çocuklar!"

Bizden üç dört adım uzaktaki iki Ravenclaw (karşı yatakhanemizde kalıyorlardı), heyecanlı heyecanlı fısıldaşmaya başladı. Iona beni kolumdan yakalayıp hızlı hızlı dördüncü seraya çekiştirirken onların fısıltılarından birkaç sözcük yakalayabilmiştim. Seradan bahsediyorlardı ve haksız sayılmazlardı. Üçüncü ve dördüncü seralar, birinci ve ikinci seralardan daha tehlikeli bitkiler bulundururdu. Belirli bir seviyeye gelene dek değil orada çalışmak, o seraların önünden geçmek bile mümkün olmazdı. Şimdiye kadar yalnızca ilk üç seraya girebilmiştik. Derslerimiz genelde orada geçmezdi.

Hepimiz dördüncü seranın önüne dizildiğimiz sırada bize yetişen Profesör Regina, kemerinden neredeyse elimin tamamı kadar büyük bir anahtarı çıkararak seranın girişine asılı kilidin deliğine soktu. Açılan kapıdan sızan ve gitgide yoğunlaşan rutubetli toprak ve gübrenin birkaç geniş yapraklı bitkiyle karışmış kokusu burnumu doldurdu. Yüzümü istemsizce buruşturarak sıcak seranın içerisine adımladım.

𝐒𝐏𝐈𝐑𝐈𝐓𝐔𝐀𝐋, 𝘸𝘪𝘻𝘢𝘳𝘥𝘪𝘯𝘨 𝘸𝘰𝘳𝘭𝘥Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin