Iona Cara WARD'dan;
"Yatmaya gitmiyor musunuz artık?"
Bakışlarımı, dizlerimin üzerinde yer edinmiş kitabın küçücük puntoda yazılmış satırlarından ağır ağır kaldırdım ve bedeni salonun kapısına yönelmiş bakan Demetrica'ya yönelttim. Epeyce süredir kullandığı çantasını toparlamış, omzuna atmıştı. Lens taktığını bildiğim, ne kadar güzel olduğundan habersiz olduğu ela gözleri kızarmıştı. Uykusu gelmiş olmalıydı — hepimizin gelmişti. Onu daha fazla bekletmemek adına, en az onun kadar uykulu olmama rağmen gülümsedim ve canlı görünmeye çalıştım. "Yarım saate gelirim ben de."
Sol yanımda, diz kapağımın onun öne uzattığı bacağına temas edecek kadar yakınımda oturan Cyrus da ufak bir baş hareketiyle beni işaret etti. "Ben de onun işi bitince giderim." Demetrica, başını usulca aşağı yukarı sallamış ve iyi geceler dileyerek salonun devasa, oymalı ahşap kapısına yönelmişti. Arkasından buz mavisi gözlerimle izledim. Direkt yatağa gitmeyeceğini biliyordum. Birazcık ağabeyiyle sohbet etmek üzere, Astronomi Kulesi'ne gideceğini tahmin ediyordum. Ölüm yıl dönümünden beridir gitmemişti, vaktiydi artık.
Bugün, pazar günüydü ve sabahtan beri buradaydık. Etheldreda'nın taşını bulduğumuz, en üst kattaki tenha salonda... Saat biri vuralı birkaç dakika oluyordu. Yarın derslerimiz olduğu için uyumamız gerekiyordu aslında, ama canım sıkkındı. Bunu yansıtmasam bile, keyifsizdim işte. Cyn ve Trica kitapları Yasaklı Kısım'dan getirdiğinden beri sürekli buradaydık. Kitapların neredeyse hepsini okumuştuk. Hatta sorumlu olduğu birtakım kitabı bitiren Ethan, bir şey kaçırmış olabileceğinden tekrar başlamıştı aynılarını okumaya. Ama kayda değer bir şey elde edemiyorduk. Bu, ciddi anlamda canımı sıkıyordu.
İlk giden Alexander olmuştu. Saat on bire gelirken, sabahleyin antrenmanı da olduğundan, çok yorulduğunu öne sürmüş ve yatmaya gitmişti. Yorgun olduğunu yalanlayamazdım, zira bence de çok yorgun görünüyordu. Ve cansız... Normal şartlar altında Alex'in karın ağrılarını çözmem beş dakikayı almazdı ama son zamanlardaki şu durumunu, bir ayı geçmemize rağmen bir türlü çözmeyi becerememiştim. Onun gidişinden on beş, belki de yirmi dakika sonra odaklanamayan Cynthia da yatmaya karar vermişti. Alex'in bu anlaşılamaz davranışları, en çok onu harap ediyordu — Demetrica'nın da kuzeniydi belki ama Trica'yı harap edecek çok şey vardı, Alexander'a sıra gelmiyordu.
Ethan, on ikiyi birazcık geçerken gitmişti — daha doğrusu Cyrus onu gitmeye zorlamıştı. Bir önceki gece onun neredeyse hiç uyumadığını biliyorduk. Kızıl saçlı oğlan, baygınlık geçirebilecek kadar yorgun olmasına rağmen reddetmişti gitmeyi. Cyrus'un ısrarlarına Demetrica'nın cılız onayı da eklenince güç bela gönderebilmiştik onu. Zaten başka türlü gideceğini sanmıyordum. Gülümsedim. Hiç beklenmedik insanlar, beklenmedik hislerle beni bile şaşırtabiliyordu bazen.
Esnerken, ağzımı elimle kapattım.
Açıkçası, benim de çok uykum vardı. Genellikle mantıklı bir insan olarak bilinirdim, mantıklı olan tarafım da uyumaya gitmemi söylüyordu. Ama... Bir şeyler içime sinmiyordu işte. Önümde açılı paragrafı, belki de yedinci defa yeniden okudum. Satır satır, cümle cümle, kelime kelime... Biliyordum, aradığım şey bu paragraftaydı ve şu an kalkıp gidersem bir daha asla bulamayabilirdim bu paragrafı. Nereden biliyordum ki? Gece birde, tenha bir salonda, betonda otururken nasıl bilebilirdim sahi? İçimden bir ses fısıldıyordu sanırım. Mantıklı bir zemine oturtamadığım şeylerden fazla hoşlanmazdım lakin bu defa, inatlaşmadım. Cyrus'un, tonu çok hoşuma giden bal rengi gözlerinin, önündeki kitapta değil de bende olduğunun farkında olarak yeniden, dikkatle okudum paragrafı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
𝐒𝐏𝐈𝐑𝐈𝐓𝐔𝐀𝐋, 𝘸𝘪𝘻𝘢𝘳𝘥𝘪𝘯𝘨 𝘸𝘰𝘳𝘭𝘥
Fanfiction"Biz olmasaydık, siz asla olamazdınız." Alevleri ile yerküreyi yıkayan yangın, her yeri kızıla boyuyor... Hâlâ sıcak küller, rüzgârın hıncıyla savrulup dört bir yana dağılıyor... Tabiat anadan gözyaşları dileniyor biçareler. Felaketten geriye kalmış...