Sıkıntıyla üfleyerek çenemi avucuma yasladım.
Yaklaşık kırk beş dakikadır kütüphanedeydik. Iona kütüphaneyi ve Madam Pettie'yi çok sevdiğinden, ödevlerimizi genelde burada yapardık. Yanımda oturan pembe saçlı arkadaşıma baktım. Parşömenine âdeta gömülmüş, hızlı hızlı bir şeyler yazıyordu. Muggle Araştırmaları dersinde bile hepimize bin basardı — hâlbuki benim ailem Muggle hayatı yaşıyordu. Sıkıntı içerisinde, karşımda oturan Cynthia'ya baktım ve göz göze geldik.
"Ayın ters 'D' şekline ilk dördün mü diyorduk, son dördün mü?"
Bana bakarak sorduğu soru karşısında boşluğa düştüm. Sahi, böyle sorunca ben de unutmuştum. Düşünceli bir ses çıkararak yüzüne baktım ve dudaklarımı büzdüm. Aslında daha Muggle okuluna gittiğim dönemde, öğretmenimizin bir kodlama yöntemi açıkladığını anımsayabiliyordum ama kodlama bir türlü aklıma gelmiyordu. Şimdiye kadar pek umrumda da olmamıştı açıkçası. Cynthia ile ikimiz de birbirimize boş bakışlarla bakarken, başını parşömen tomarından kaldırmayan Iona yanıtladı. "Son dördün."
Cynthia ile karşılıklı omuz silktik ve o da parşömenine eğildi. Iona ile ben Muggle Araştırmaları ödevimizi -Muggle icatlarının niçin etkileyici olduğuyla ilgili bir kompozisyondu- yapıyorken Cyn'in ödevi Astronomi'dendi. İki arkadaşım da kendi ödevleriyle ilgilenmeye başlayınca somurttum ve daha bomboş olan parşömenime baktım. Sol omzumdaki şeytan, Iona'nın ödevine göz ucuyla bakmanın kopya çekmekten sayılmayacağını fısıldıyordu kulağıma ve ona yüzde yüz katılıyordum. Sandalyemde usulca dikleştim ve kalçamı kaydırarak, dudaklarımı büzerek onun parşömenine diktim ela gözlerimi. Hızlı hızlı birkaç satırını okuyarak ana fikri anladıktan sonra dudaklarımı büzdüm ve başımı aşağı yukarı salladım.
Hemen kendi parşömenime eğildim ve aynı konuyu, benzer sözcükler kullanarak yazmaya koyuldum.
Tamam, bu yaptığım pek hoş sayılmazdı. Ama ödev yapmayı sevmiyordum. Dersleri ne kadar dinlersem dinleyeyim çalışmak içimden gelmiyordu ve konular aklımda kalmıyordu. Bunda yüksek ihtimalle isteksizliğim ve uykusuzluğumun da payı vardı ama bunu değiştirmek için ne yapabilirdim ki? Iona'nın, sürekli onun ödevlerinden yardım aldığımın farkında olduğunu tahmin ediyordum. Bazen direkt kendi verirdi ödevini bana. İkimiz de etik açısından doğru olmadığının farkındaydık lakin o da kendince böyle yardım ediyordu bana. En iyi yaptığı şeylerden biriyle.
Parşömenlere sürten tüy kalemlerin oluşturduğu sessizlik, sinir bozucu bir şekilde uzarken Cynthia birdenbire ödevinden başını kaldırdı ve gözlerimin içine baktı. "Üç gündür bekliyorum ama bir türlü maçtan bahsetmiyorsun Trica." Iona da, âdeta onun bunu söylemesini bekliyormuşçasına sandalyesinde doğruldu ve tüy kalemini mürekkep hokkasına bırakarak başıyla onayladı. "Evet, hâlbuki çok heyecanlıydın bu Quidditch maçı için." dedi. Aniden konusunun açılmasıyla yanaklarım alev almıştı çünkü maç dediklerinde aklıma ilk gelen, Ethan olmuştu. Ve bu kesinlikle normal değildi.
"Beden dilini yorumlamaya çalıştım ama bir türlü konunun üzerinde durmadın. Ben de hiçbir şey anlamadım." diye açıkladı Iona. Usulca ona baktıktan sonra, "Maç işte. Toplar, süpürgeler falan. Her zamanki şeyler." diye geveledim ve parşömenime gömüldüm. Elimde tüy kalemimle, yazdığım birkaç satırı okurken masanın altından bacağıma yediğim tekmeyle dudaklarım arasından bir inilti fırlamıştı. Çapraz masamızdaki iki Slytherin öğrencisi kötü kötü bakınca dudaklarımı birbirine bastırdım ve başımı kaldırıp Cynthia'ya öldürücü bakışlar attım. Hiç umrunda görünmüyordu. "Yok öyle geçiştirmek!" diyerek işaret parmağını salladı suratıma doğru. Iona, dudaklarını büzüp başını aşağı yukarı salladı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
𝐒𝐏𝐈𝐑𝐈𝐓𝐔𝐀𝐋, 𝘸𝘪𝘻𝘢𝘳𝘥𝘪𝘯𝘨 𝘸𝘰𝘳𝘭𝘥
Fanfiction"Biz olmasaydık, siz asla olamazdınız." Alevleri ile yerküreyi yıkayan yangın, her yeri kızıla boyuyor... Hâlâ sıcak küller, rüzgârın hıncıyla savrulup dört bir yana dağılıyor... Tabiat anadan gözyaşları dileniyor biçareler. Felaketten geriye kalmış...