Üzerinde durduğum, yalnızca birkaç basamaklık olan ufak merdivenin tırabzanına dirseğimi koyup avuç içlerime yanağımı yasladım.
Birkaç metre ötemde Alex bulaşık yıkıyordu. Yıkamaya çalışıyordu, daha doğrusu. Üzerine bağladığı kahverengi önlük biraz yamuktu. Normal bir evdekine oranla çok daha geniş olan, dolu lavabolardan birinin önündeydi. Lastik eldivenleriyle tuttuğu altın tabağı, deterjanla köpüklenmiş süngeri kullanarak temizlemeye çalışıyordu. Ama tabağı yüzünden neredeyse bir metre uzakta tutmasına bakılırsa, bu gayesine kolay ulaşamayacaktı.
Kendi kendime güldüm. Bakıldığında tahmin edilmese de, fazlasıyla titiz biriydi Alex. Ancak bu titizlik, temizlik delisi olduğu anlamına gelmiyordu. Temizlik yapmaktan hoşlanmazdı, çünkü bunu yapmak için temiz olmayan şeylere el sürmesi gerekecekti. Her şeyin temiz olarak önüne sunulmasını tercih ederdi. Mutfak fazlaca geniş olduğundan, sesimi duyurabilmek için ellerimi ağzıma siper edip, "O iş başını öyle tavuk gibi geriye uzatıp süngeri değdirmekle olmaz kuzen!" diye bağırdım. Ardından müstehzi bir sesle ekledim. "İyice ovala!"
Bunu duyan Alex, elindeki altın tabağı tıpası kapatılmış, deterjanlı su dolu lavaboya geri bırakıp benim olduğum tarafa çevirmişti başını. "Ben bu ellerle Quaffle'ı yakalayıp müthiş bir sayı atacağım hayatım, şimdiden yormak olmaz!" O bana sırıtıyor, ben de bedenimi merdivenlere yaslamış aynı şekilde karşılık veriyordum. Cynthia'nın mutfağın diğer tarafından bana seslendiğini duydum. "Ben hallediyorum Trica!" derken baş parmağını yukarıya kaldırmıştı.
Alex de ona kaşlarını kaldırmış bakarken, Cynthia oğlana doğru ilerlemeye başladı. O da kahverengi önlüğünü bağlamıştı ancak kuzenimin aksine o, düzgün bağlamayı başarmış ve ellerindeki lastik eldivenleri çıkarmıştı. Çikolata kahvesi tonundaki saçları tepeden, atkuyruğu şeklinde sımsıkı toplanmıştı. Alex'in yanına usulca geçip eline aldı deterjanlı su havuzundaki bir kâseyi. Kaşlarını kaldırıp beklentiyle, ne yapacağını merak edercesine baktı Alex.
"Yardım etmeye geldim," diyerek omuz silkmişti Cynthia. İç sıkıntımı, yüzüme gelen kumral bir saç tutamına üfleyerek gidermeye çalıştım. Şu anlık yapabileceğim tek şey onları izlemekti. Gözlerini kırpıştırıp başıyla onaylayan Alex, omuzlarını dikleştirdi. "İyice parlaması için önemli olan deterjanın miktarını tutturabilmek." dediğini duydum Cyn'in, sesi fazlasıyla uzaktan geliyor olsa da. "Fazla olursa saf deterjandan yapılmış gibi kokar, üstelik matlaşır ancak az olursa da parlamak bir kenara, doğru düzgün temizlenmez bile."
Alex, yıllardır tanıdığım ve aynı evde yaşadığım Alex, onu şaşırtıcı derecede dikkatle dinliyordu. Şimdiye dek böyle bir konuda bizi dinlediğini görmemiştim hiç. Kendimi düzeltme ihtiyacı hissettim — en azından, bakışlarından dolayı, dinliyormuş gibi görünüyordu. Cynthia'ya tamamen odaklanmış gibiydi. Pür dikkat izlediğini fark edince yeniden yanağımı elime yasladım. Alex'in yeşilli mavili gözleri onun anlatırken hareket eden dudaklarında, aşağı yukarı mekik dokuyan kirpiklerinde, yanağına düşen birkaç tutam çikolata kahvesi saçtaydı.
Cynthia bunu fark edince, anlatan sesi gitgide kısıldı ve çok geçmeden susuverdi. Yanaklarının elmacık kemiklerine doğru al al olduğu gözüme çarptığında daha dikkatli görebilmek için gözlerimi kıstım. İçimdeki kahkaha atma isteğinin sebebini henüz çözememiştim ancak dudaklarımda kıvrımlar baş göstermişti. Bakışlarını kuzenimden çekip, elindeki bulaşığa fazlasıyla ciddiyetle odaklandı. Yeniden konuşmaya başladığında, atlı kovalıyormuş misali hızlıydı anlatışı ve sesi kontrolsüzce alçalıp yükselmişti.
Bunu fark eden Alex gürültüyle boğazını temizledi. "Saçların topluyken daha iyi olmuş. Ona bakıyordum."
Cynthia başını hızlı hızlı aşağı yukarı salladı. Bu aklıma, benim de dikilip mutfaktakileri izlemek haricinde yapmam gereken şeyler olduğunu getirmişti. Hemen yanağımı avucumdan kaldırıp üzerimi silkeledim. Kalın, sıcacık, içi yünlü kapüşonlumun kollarını sıvadım ve üzerinde durduğum basamakların hemen önündeki devasa kazana diktim ela gözlerimi. Kazan sahiden kocamandı. Belki bir çift kişilik yatak genişliğinde bile olabilirdi. Yüksekliği ise benim boyum kadardı neredeyse. Tam da bu yüzden, ev cinlerinin bana getirdiği üç basamaklık merdivenlerin üzerindeydim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
𝐒𝐏𝐈𝐑𝐈𝐓𝐔𝐀𝐋, 𝘸𝘪𝘻𝘢𝘳𝘥𝘪𝘯𝘨 𝘸𝘰𝘳𝘭𝘥
Fanfiction"Biz olmasaydık, siz asla olamazdınız." Alevleri ile yerküreyi yıkayan yangın, her yeri kızıla boyuyor... Hâlâ sıcak küller, rüzgârın hıncıyla savrulup dört bir yana dağılıyor... Tabiat anadan gözyaşları dileniyor biçareler. Felaketten geriye kalmış...