"Ne okuyor o öyle?"
Kendi kendime mırıldandığımı fark edip, dudaklarımı birbirine bastırdım ve ince bir çizgi hâline getirdim. Oturduğum mermerin üzerinde ağrımaya ve rahatsız edici bir şekilde uyuşmaya başlayan kalçalarımı, ellerimden destek alarak havaya kaldırıp birkaç santim daha ileriye kaydırdım. Önüme gelen hafif dalgalı kumral saç tutamlarını kulağımın arkasına itekledikten sonra, yanağımı avucuma yasladım. Uzunca bir süredir buradaydım ve uykum gelmeye başlıyordu.
Yedinci sınıf Slytherinlerin derslerinin boş olduğu dedikoduları, çeşitli güvenilir kaynaklarım aracılığıyla bana değin ulaşmıştı. Ben de bu yüzden, Hufflepuff ile ortak dersimiz olan Muggle Araştırmaları'nı asmakta karar kılmış ve bir şeyler çevirdiğinden neredeyse yüzde yüz emin olduğum Ethan'ı gözetlemeye gitmiştim. Biraz karanlık biri olduğunu düşünerek, bu güzel güneşli günde bahçede olmayacağını tahmin etmiştim ve böylece onu bulmam hiç zor olmamıştı. İç çekerek lenslerle uyumamam gerektiğini hatırladım ve gözlerimi kırpıştırdım. Eh, merakımı gidereceğimi söylemiştim. Onu gözleyebilmek için fırsat kolladığım birkaç günün ardından sonunda istediğimi elde ettiğim için memnundum.
Iona'dan dersimizi asabilmek için izin almam, onu ikna etmem biraz güç olmuştu gerçi. Ancak ona, bir süre önce Ethan'ı Yasaklı Kısım'a sızmaya çalışırken gördüğümü ve gitmezsem zaten blok ders boyunca uyuklayacağımı tatlı bir dille anlatınca ikna etmeyi başarmıştım — zaten anlattıklarım karşısında Ethan'da şüphe çeken bir şeyler olduğunu inkâr etmiyordu. Uzun yalvarışlarımın sonucunda, benim için ders notları tutacağını ama döndüğüm zaman onlara çalışmak zorunda olduğumu söylemişti. Merakımı gidermezsem onlara huzur vermeyeceğimi, bunca yıl içerisinde öğrenmiş olmaları beni mutlu ediyordu doğrusu.
Uyanık kalmak adına parmaklarımın uçlarıyla göz kapaklarımı birbirlerinden ayırdım. Bu sayede kocaman açık tuttuğum ela gözlerim, çok kısa sürede, kırpamadığımdan sulanmaya başlamıştı. Ethan gibi havalı tipler, bizim Iona, Cyn ve Alex'le yaptığımız gibi çocuksu şeyler yapıp bahçede gülüşerek eğlenmiyorlardı anlaşılan. Ne olursa olsun, saatlerce yalnız başına oturup nasıl sıkılmadığını anlayamayacaktım. Yalnızlıktan hoşlanmıyordum ben.
Oturduğum pencere pervazında rahatsızca kıpırdanıp sessizce nefesimi üfledim.
Benim bulunduğum yerin biraz ilerisindeki pencerenin önünde oturuyordu; yumuşacık, siyah kılıflı süngerlerin üzerinde. Bense sırf onu izleyebilmek için normal şartlar altında oturulmayan bu pencere pervazına tırmanmış ve soğuk mermer üzerinde uyuşmayı göze almıştım. Sahiden bir şeyler çeviriyor olsa iyi olurdu. Ardından, bu düşünceme cevaben omuz silktim. Meraklarım uğruna uzuvlarımı harcadığım ilk sefer değildi.
Elinde kalın, ansiklopediyi andıran, kadife kaplamalı siyah bir kitap tutuyordu. Şimdiye dek bu mesafeden seçebildiğim kadarıyla ön ve arka kapaklarının üzerinde hiçbir yazı yoktu, yalnızca çeşitli işlemeler ve semboller yer alıyordu. Bu semboller belki de tarihi bir dil olabilirdi, şekilleri iyice aklıma kazıyıp geri döndüğümdeyse Iona'ya sormalıydım. Ancak beni şaşırtan, bu ilginç kitap değildi. Beni şaşırtan, ansiklopedi okuması bir yana, okumasıydı Ethan'ın. Bu ön yargım dolayısıyla bana sitem eden Iona'nın sesi, kafamın içinde yankılandı. Kendime hatırlatmam gerekti: Onun hakkında hiçbir şey bilmiyordum.
Evet, Ethan'ı tanımak istiyordum. Yani, tanışıp arkadaş olmak gibi saçma şeylerden ziyade, onun kişiliğini anlamak istiyordum. Iona gibi beden dili üzerinden karakter yorumu yapamazdım belki ama şahsına münhasır kişiler hep ilgimi çeker, merakımın hedefi olurlardı. Ethan'ın neden Hufflepufflı oğlan Dimon'a basit bir soru sorarken bile saldırganca davrandığını, onu böyle davranmaya iten şeyin ne olduğunu merak etmeden edemiyordum. Hayat herkese kendine göre bir şeyler sunardı ve kimilerini de bu hâle getirirdi, onun başına ne geldiğini bilmek isterdim. Bu herkese karşı takındığım bir tavırdı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
𝐒𝐏𝐈𝐑𝐈𝐓𝐔𝐀𝐋, 𝘸𝘪𝘻𝘢𝘳𝘥𝘪𝘯𝘨 𝘸𝘰𝘳𝘭𝘥
Fanfiction"Biz olmasaydık, siz asla olamazdınız." Alevleri ile yerküreyi yıkayan yangın, her yeri kızıla boyuyor... Hâlâ sıcak küller, rüzgârın hıncıyla savrulup dört bir yana dağılıyor... Tabiat anadan gözyaşları dileniyor biçareler. Felaketten geriye kalmış...