"Evet çocuklar, buradan! Bu tarafa gelin lütfen, haydi!"
Üzerindeki koyu pembe, elbiseyi andıran parlak cübbe, vuran güneş ışığıyla göze çarparken neşeyle gülümsüyor ve bize sesleniyordu Profesör Saphiedrix. Doğal değilmiş gibi görünen, neredeyse şeffaf sayılabilecek kadar açık tondaki mavi gözleri suratındaki gülümseme kadar ışıl ışıldı. Cübbesinin eteklerini kaldırıp birkaç adım attıktan sonra, dans eder gibi zarifçe bize dönüp yeniden seslendi. "Buraya gelin! İnerken Bay Gwanar'a izin kâğıtlarınızı teslim etmeyi unutmayın lütfen!"
Trenden aşağı atlayıp Iona'nın arkasına geçtim. Esen hafif meltem, anında fermuarı açık deri ceketimi havalandırmıştı. Neyse ki trendeyken, dağılacaklarını önceden öngörerek saçlarımı sıkıca tepeden toplamıştım. Ceketimin cebinin fermuarını sol elimle indirip içindeki buruşmuş izin kâğıdını çıkardım. Iona'dan izin kâğıdını alıp ona geçmesini homurdandı Gwanar. Pembe saçlarını kulağının arkasına sıkıştıran Iona, Gwanar'ın özellikle bize kötü muamelede bulunduğunu görmezden gelmişti. Biraz ötemizdeki Profesör Saphiedrix ise, öğrencilere gezinin çok verimli ve eğlenceli olacağından bahsediyordu çocuksu bir heyecanla.
Hogwarts'ın, Hogsmeade haricinde bir yere gezi yaptığını çok sık görmezdik. Tabii, hiç yapmadıklarını da söyleyemezdim ama yine de bu bana birazcık şaşırtıcı gelmişti. Hogwarts'ın son birkaç senede, okuduklarıma nazaran değiştiğini fark eden tek ben miydim merak ediyordum doğrusu. Yeni dersler, yeni yerlere geziler derken alışılmış kuralların dışına çıkılmıştı. Elbette Profesör Baruchard'ı sorgulamıyordum, hatta alışılmışın dışına çıkmanın cesaret gerektirdiğini bildiğimden hayranlığım artıyordu. Müdürümüz, okulun yerinde saymasını istemiyor olmalıydı.
İzin kâğıdımın elimden sertçe alınması ve geçmemin işaret edilmesiyle hızla ilerledim. Arkamdan, fazlasıyla neşeli bir Cynthia'nın trenden aşağı, Alex'in sırtına atladığını duymam kıkırdamama sebep olmuştu. Rüzgârın etkisiyle kuruyan dudaklarımı dilimle ıslattım. "Heyecanlı mısın?" diye sordu yanımdaki Iona, yüzünde bir gülümsemeyle. Bir yandan da ellerine ısıtma amaçlı üflüyor ve birbirlerine sürtüyordu. Sonbaharın getirisi olan turuncu yapraklar ağır ağır gelen kışın habercisiydi. "Sadece dersler kaynadığı için mutluyum." deyip sırıttım ve ellerimi ceketimin ceplerine soktum.
Bulunduğumuz yer, bir ormanın girişi gibiydi. Fakat Yasak Orman gibi ürkütücü değildi, aksine soğuk havaya rağmen sıcak bir sinerji yayılıyor ve yerlerdeki, üstüne bastıkça çatırdayan turuncumsu sarı yapraklar tatlı bir görüntü oluşturuyordu. Ağaçlar uzun ve sıktı, gövdeleri bitter çikolata tonundayken yaprakları gökyüzünü görmeye olanak tanımıyordu. Gizemli, hiçbir kötülüğün barınmadığı bir boyutla dünya arasındaki kapıdaymışım gibi hissettiriyordu bana.
Alex ve Cynthia, soğuktan kızarmış burunları ve neşelerini kolayca yansıtan kahkahalarıyla yanımıza geldiklerinde Cyn'i sırtından indirdi kuzenim. Üzerini silkeleyen Cynthia, burnunu çekerek bize sırıttı. Çok da sıkı olmayan balıksırtı örgüleriyle fazlasıyla tatlı görünüyordu. Birkaç başına buyruk, asla düzgün durmayan kahverengi tutam firar etmişken aynı burnu gibi kırmızılaşmıştı dudakları. Yünlü montunun fermuarı boğazına kadar çekiliydi, benim aksime. Normalde saçını çoğunlukla salık bırakan, nadiren de atkuyruğu yapan Cynthia için bu biraz beklenmedik olsa da; yakıştığı inkâr edilemezdi.
"Gezilere bayılıyorum." diyen Alex dağınık saçlarını eliyle iyice karıştırıp şapşal bir gülümsemeyle bize baktığında, biraz da rahatsızca gülümsemiştim. Epeydir Hogsmeade gezilerine katılmıyorduk. Bu, bu biraz da kendi tercihleri olsa da; daha çok benim Hogsmeade'e karşı bir fobi oluşturmam ve gitmeyi reddetmemdendi. Beni yalnız bırakmak istemediklerinden, genelde üçünden biri gider ve diğerleri kalırdı. Giden kişi de ihtiyaçlarımızı alırdı. Gözlerim, tüm bu renkli ortam içerisinde pembe cübbesi eşliğinde montajlanmış gibi görünen Profesör Saphiedrix'e kaydı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
𝐒𝐏𝐈𝐑𝐈𝐓𝐔𝐀𝐋, 𝘸𝘪𝘻𝘢𝘳𝘥𝘪𝘯𝘨 𝘸𝘰𝘳𝘭𝘥
Fanfiction"Biz olmasaydık, siz asla olamazdınız." Alevleri ile yerküreyi yıkayan yangın, her yeri kızıla boyuyor... Hâlâ sıcak küller, rüzgârın hıncıyla savrulup dört bir yana dağılıyor... Tabiat anadan gözyaşları dileniyor biçareler. Felaketten geriye kalmış...