4. Bölüm: Savaş Surunu Üfledi

128 6 0
                                    

♪ Victorian Meltdown - Atrium Carceri

Düzenlendi

※※※

Girdiği beton duvarlı odadan çıkarken dolabından aldığı beyaz bir maske takılıydı yüzünde. Adımlarını seri ve kendinden emin atıyor yanından geçen herkesin bir kez dönüp kendisine bakmasını sağlıyordu. Başı dik, omuzları geride, alayla karışık sert bakışları göz ucuyla baktığı herkesi delip geçiyordu. İstediği kimliğe bürünmüştü nihayet. Nefretten doğan bir kişilikti onunkisi.

Asansörün kapıları açıldığı anda tüm gözler kendisine dönmüş, koridordaki herkesin kafası karışmış, tek bir soru peyda olmuştu zihinlerinde. Daha dün buradayken neden tekrar gelmişti Şapkacı?  Yoksa kimilerinin endişeyle karışık korkusu kimilerininse iple çektiği an gelmiş, Şapkacı'nın Başkan'ın saltanatına son verme vakti gelip çatmış mıydı? Hayır ama yılan bakışlı Şapkacı sinsiydi, aynı bir yılan gibi. O hiçbir zaman doğrudan saldırmaz, avının ayağına gelmesini bekler ve arkasını döndüğü anda sürekli belinde taşıdığı gümüş işlemeli hançerini çıkartarak öldürürdü. Çıkmazdı karşına. Ölümüne savaşmana izin vermezdi ya önümden çekil ya da öl derdi boynuna bir hançer dayarken. Peki o halde...  Neden gelmişti son vermeyecekse Başkan'ın saltanatına? İşte herkesin aklına takılan kör düğüm buradaydı.

Aylin baktığı insanların gözlerinde anlıyordu zihinlerinde ustalıkla örülü birbirlerine bağlı yumakların karıştığını, dolandığını. Aldırmadı, attığı her adımının koridorda yankı yapmasına izin verdi. İzin verdi tekrar, gücünü görmesi için herkese. Çünkü soğuk, buz gibi zemine attığı yankılanan her adım bir uyarıydı, önünden çekilmelerini söyleyen bir bildiriydi.

Adımları onu danışmaya götürürken herkesin gözünün ucuyla da olsa kendisine baktığını hissediyordu ve bu keyif veriyordu. İnsanlara kendini görünür kılmak iyi hissettiriyordu ona sessizlikte gizlenmenin aksine.

"Neden çağrıldım?" diye sordu danışmadaki uzun boylu, kıvırcık saçlı, gri maskenin göz yuvarlarından gözlerinin maviliği görünen kadına. Geldiği andan bu zamana dek endişeli olan, Başkan'ın saltanatına son vereceğini düşünenlerin içine su serpmişti Şapkacı'nın ağzından çıkan bu iki kelime. Çünkü Şapkacı'yı Başkan çağırmıştı.  Ama aksini isteyenlerin yüzünde tekrardan sessiz bir matem peyda oldu aynı anda. 

Danışman bakışlarını Şapkacıdan çekip bilgisayarına döndü ve birkaç şeye tıkladıktan sonra "Gizli, Başkan'dan öğrenmen gerek. Kendisi şu an odasında, müsait." dedi. Danışman bakışlarını sert ve yenilmezmiş gibi tutmaya çalışıyordu lakin herkes biliyordu ki Başkan bile Şapkacı'nın yıkılmazlığı karşısında okyanustaki bir su damlasından ibaretti. Aylin elbette yıkılabilirdi lakin gerçek bu olmasa bile herkesi inandırmıştı buna ve gerçeği elinde bir kâğıt parçası gibi bükmüştü. İnsanların direncini kırmıştı.

Aylin anladığını belli etmek için başını aşağı yukarı hafifçe salladı ve Vaveyladaki ikinci betondan odaya, Başkan'ın ofisine, doğru ilerledi. Artık insanların odağının kendisinde olmadığını, herkesin işleri ile uğraşmaya başladığını gördü. Ondan bekledikleri tek şey Başkan'ı tahtından indirip indirmeyeceğiydi ve yapmadığını da görünce tüm ilgileri ani bir kıvılcımın sönmesi gibi yok olmuştu. Ancak kimse bilmiyordu ki Aylin zaten hiçbir zaman, yapabilecek dahi olsa Başkan'ın konumuna dokunmayacaktı. Çünkü Başkan olmasına gerek yoktu Vaveylayı kontrol edebilmesi için. O zaten her bir saniye içten içe fethediyordu burayı.

Betondan odanın önüne geldiğinde kapıyı tıklattı; tahta kapıdan tok bir seda çıktı ve hemen ardından "Gelin" diyen bir ses odanın içerisinden duyulunca kapıyı açıp içeri girdi.

Zekanın SavaşıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin