15. Bölüm: Kanlı Taç

109 4 1
                                    


YANLIŞ BÖLÜMÜ YAYINLADIĞIM İÇİN ÖZÜR MAİYETİNDE 15. BÖLÜMÜ YAYINLADIM.

İyi Okumalar...

🍀🍀🍀

Gün batmıştı. Rüzgârın soğuk ve uğultulu ezgisi Süveyda'nın kalın ve kurşun geçirmez camlarına vururken herkes ortak salonda şöminesinin başına her akşam yaptıkları gibi kurulmuş, kimileri battaniyeler ve sıcak kahveler eşliğinde birbirleriyle sohbet ederken kimileri de hamaklarda kitap okumaya dalmıştı ancak her şeye rağmen herkes bir aradaydı. Dört kişi hariç; Alp, Fırat, Sinem ve Aylin. Dördü, Süveyda'nın devasa kütüphanesinde oturmuş ne yapacaklarını tartışıyordu.

Aylin sakindi. Ne olursa olsun, olacak olan olacaktı ve bundan kaçışı yoktu sonuçta. Kendisine düşenin yalnızca tetikte durmak olduğunu ve ölmemeye çabalamak olduğunu düşünüyordu. Fırat'sa Alp'in fikrine katılıyordu: Masum görünmesi gerektiğini düşünüyorlardı Aylin'in. Ne kadar çok masum rolü yaparsa insanların Aylin'e ısınacağını düşünüyorlardı. Aylin'e göreyse bu çok saçmaydı çünkü herkes kendisinin masum olmadığını biliyordu. Hatta Sinem burada bazı kişilerin kendisine Ölümün Elçisi dediğini söylemişti. Hiç kimse böyle bir lakaba sahip birinin masum olmayacağını bilirdi, değil mi? "Bence hepiniz saçmalıyorsunuz." Dedi Sinem. "Hem hiçbir şey yapmadan duramazsın hem de hiçbir şey yapmamış gibi davranamazsın, Aylin. Sen o insanları öldürdün ve bu olmamış gibi davranman daha çok nefretlerini kazanmanı sağlar. Fakat tüm suçu da kabullenip sineye çekilmen de üzerine baskı uygulanmasını kolaylaştırır." Diyerek oturduğu armut koltukta öne doğru eğildi. Aylin birkaç saniye boyunca Sinem'in dediklerini kafasında tarttı. Aslında haklıydı, konferans salonundaki duyurudan sonra insanlar sorun çıkarmadan dağılmıştı çünkü hem yanında Alp vardı hem de ne Sinem'in dediği gibi tüm suçu bütünüyle kabullenmiş ne de hiçbir şey olmamış gibi davranmıştı. "Haklı olabilirsin." dedi Fırat, Sinem'e. Evet Sinem haklıydı.

"Her neyse," derin bir nefes vererek ayaklandı Sinem. "Akşam yemeği dağıtılmıştır çoktan. Alsak iyi olur... Kalk Fırat, alıp gelelim, Aylin sabah kahvaltısına kadar göze çarpmasa iyi olur." Fırat biraz söylense de Sinem'in peşinden o da ayaklandı ve beraber kütüphaneden çıktılar, Aylin ve Alp zaten sessiz olan kütüphanede böylelikle baş başa kaldı.

Aylin gözlerini kapatıp zihninin derinliklerine dalmak yerine kütüphaneye ilk girdiği andan beri yapmak istediği şey olan kitaplara bakma arzusuna karşı gelmeyerek ayaklandı ve ilk gözüne kestirdiği rafa doğru ilerledi. Her raf türüne göre ayrılmış, kitaplar boy sırasına göre dizilmiş hatta bazı raflar renklerine göre ayrılmıştı. Bu kütüphane Aylin'in çocukluk hayallerini süsleyen kütüphaneye benziyordu. Hatta küçükken kütüphane görevlisi olmak istemişti Aylin lakin hayat onu bir katilden öteye sürüklememişti.

Aylin raflar arasında dolaşırken kitapların kendilerine has kokularını doyasıya içine çeke çeke fantastik kitapların bulunduğu bölüme geldi. Her kitap türü bölümü, o türü yansıtacak şekilde dekore edilmişti. Örneğin: Fantastik bölümünde; kılıç, taç ve element temalı bir dekorasyon mevcutken polisiye bölümü; kırmızı renkler ve tavandan sarkan çeşitli boyutlarda büyüteçlerle dekore edilmişti. Bu kütüphane Aylin'in küçükken çizdiği çizimlerinden fırlamıştı adeta.

Aylin gözüne ilk kestirdiği kitabı rafından çıkardı, kitabın adı "Zıtlığın Timsali'ydi" Kapağında; uzaklara bir lider edasıyla bakan, elbisesinin dipleri kirlenmiş ve yırtılmış beyaz saçlı bir fey kadın vardı. Hüzünlü bir kraliçeye benziyordu, halkı yok edilmiş ve krallığını kaybetmiş bir kraliçeye...

"Hangi kitaba bakıyorsun?" Aylin sağına döndüğünde Alp'in bir ayağını kitaplığa dayadığını ve hırkasının kapüşonunu başına atıp ellerini göğsünde bağlayarak kendisine baktığını gördü.

Zekanın SavaşıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin