on üç

464 36 17
                                    




"Amerika'ya taşınıyoruz."

Sustu.

Ekrana bakakaldım.

Beni görüyormuş gibi birkaç dakika sadece kameraya baktı, tıpkı benim ona baktığım gibi.

Bulut taşınıyordu, Bulut buradan gidiyordu.

Canlı yayından çıktım ve telefonu yatağın üzerine koydum. Karşımdaki gardroba baktım dakikalarca. Neden bilmiyorum ama içim tuhaf olmuştu.

Bu kötü anlamda bir tuhaflıktı.

Neden böyle olmuştu ki? Benim şu an ona iyi yolculuklar demem gerekirken durmuş öylece boşluğu izliyordum.

Giderse gitsin, ne olmuş? Sonuçta şimdi de onu görmüyordum, Amerika'da da olsa görmeyecektim, başka yer olsa da.

Boğazımı temizledim ve cesaretlenmek için derin bir nefes aldım. Ufacık bir cesaret ışığında vazgeçmeden hızla engelini kaldırıp Bulut'u aradım.

Çaldı, çaldı, çaldı ve kapanmak üzereyken açtı. Hâlbuki birkaç dakika önce telefon önündeydi.

"Selam," dedim açar açmaz. Yavaşça yutkunduğumda o da düz bir sesle, "Selam," diye karşılık verdi.

Kısa bir sessizlik oldu, aramızdaki bu saçma ve tuhaf gerginliğe anlam veremiyordum. Alt tarafı Amerika'ya taşınacaktı bu kadar.

Gözlerimi yumdum. Kimi kandırıyorsun Açelya, çocuk resmen Amerika'ya taşınıyor!

"Demek Amerika'ya taşınacaksın ha," dedim kendimi toparlayabildiğimde. Karşı tarafta hâlâ sessizlik sürerken işi şakaya vurdum. "Beni bırakıp gitmeye utanmıyor musun?"

Nefes sesini duydum. "Evet, Amerika'ya taşınacağım." Sesindeki sıkıntıyı çok net anlamıştım. Tereddütle konuştum. "Sen... istemiyor gibisin?"

"Hayır," dedi anında. "Her şeyim burada, okulum, arkadaşlarım, takım arkadaşlarım, hatta nefret ettiğim akrabalarım bile burada. Bir anda burayı bırakıp başka bir ülkeye gitmek zor olacak ama biliyorum ki gitmezsek her şey daha da zor olacak."

Kaşlarımı çattım ve sözlerini algılamak için kendime zaman verdim. Gitmezsek her şey daha da zor olacak derken ne demek istemişti acaba?

"Bulut,"

"Soru sorma Açelya, sadece gitmemiz gerektiğini bil. Zaten neden bunu söylemek için bu kadar zahmete girip sana ulaştığımı da bilmiyorum. Bilmeni istedim o kadar. Yani," diyerek sustu. Tekrar konuşmaya başladığında sesi sanki daha iyi geliyordu. "Önümüzdeki üç hafta içinde bu iddiayı bitiriyoruz. Ya ben kazanacağım ve İstanbul'un altına üstüne getireceğiz ya da sen kazanacaksın ve ben sana bir kutu dolusu çikolata göndereceğim, ardından konuşmayı orada keseceğiz."

Burukça gülümsedim. "Üç hafta sonra sen sağ ben selamet." Onaylayan sesler çıkarttı. "Aynen öyle."

Huysuz bir biçimde kaşlarımı çattım. Söylediğiklerimi onaylamasına gıcık olmuştum.

"O zaman seni düşürecek z planımı devreye sokma vakti geldi sanırım. Acil durumlar için saklıyordum." dediğimde gülüşünü duydum. Gülüşüyle gerilen vücudum da gevşemeye başlamıştı.

"Olduğuna inanmıyorum fakat z planın da daha düne kadar yazdığın kamyon arkası sözleriyse ben almayayım, direkt kazandığımı ilan edeyim."

Alayla güldüm. Beni sürekli aşağılıyordu fakat kazandığımda bütün bu laflarını ona yedirecektim.

"Sen öyle san, düştüğünde görüşeceğiz." Upuzun bir kahkaha attı. "En son böyle söyleyip kapanış yaptıktan birkaç saat sonra kuzenim yazmış demiştin, hatırlıyor musun?"

düşür beniHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin