yirmi iki

408 34 5
                                    



"Aynı güçteki 6 işçi bir günde 45 metre duvar örüyorlar ise en küçük çocuk doğduğunda en büyük çocuk kaç yaşında olur?"

Kalemi dudaklarımda gezdirerek soruyu üçüncü kez tekrar okumaya çalıştım. Allah'ın hakkı üçtür sonuçta.

Okuyordum fakat sonuç değişmiyordu ya ben gerçekten hiçbir şey anlamayan salağın tekiydim ya da gözlerim çok iyi görüyordu. Çünkü benim gördüğüm işçi problemiyle harmanlanmış yaş problemiydi.

Gözlerimi kısarak kalemi dişlerimin arasına sıkıştırdım ve kitabı alıp odamdan çıktım. Salona ilerlerken bir yandan ağzımdaki kalemle bağırıyordum. "Mom gel hele gel,"

Annemin yanına ulaştığımda kitabı kucağına atar gibi koyup kalemi de ağzımdan çıkardım. Şaşkın şaşkın bana bakarken ortaya yapmacık bir gülüş atıverdim. "Şu soruyu oku ve benim neden test çözmediğimi anla. Bildiklerimi de unutturuyorlar ya, bu ne biçim soru? Adam problem salatası yazıp soruyu basmış daha sonra eline çekirdek alıp kenarına çekilmiş bizi izliyor. Ben bu soruda hangi formülü kullanayım, hadi buldum formülü de nasıl yazayım," Başımı tuttum. "Oy ben nerelere gideyim?"

Annem tabii ki ilk cümlemden sonra beni dinlememiş soruyu okumuştu. Sustuğumda gözlerimi kısarak tepkilerini izledim. Kaşları çatıldı ve yüzü anlık bir buruştuğunda, "Aha!" diye bağırarak işaret parmağımla yüzünün ifadesini gösterdim. "Şu an nereden kızıma böyle test kitabı aldım diye hayıflanıyorsun değil mi? Anladım ben seni." Kitabı kucağından aldım ve ona gülümsedim. "Mom sen kendini hiç üzme, hiçbir şey için geç kalmış sayılmazsın. Hâlâ beni okuldan alıp sanayiye verebilirsin. Bende tam sanayici tipi var zaten görüyorsun. Hadi kalk beni okuldan almaya gidelim Allah'ını seversen." Sonunda elinden tutup çekiştirmeye başlamıştım.

"Açelya," diye bağırarak elini kurtardı. "Sana da bahane oldu tabii. Soruyu yanlış basmışlar abartma git diğerlerini çöz. Hem sen hani pilot olmak istiyordun?"

Göz devirdim. "Biliyorsun ki günümüz eğitim sistemi sebebiyle yaşımız her arttığında hedeflerimiz aynı orantıda alçalıyor." Susarak kurduğum cümleyi düşündüm. Oran orantı konusunda kimse benimle yarışamaz. Devam ettim. "Yani demem o ki, havalarda ne işim var, ben ayakları yere basan bir iş istiyorum."

Sıkıntıyla üfleyerek elimdeki kitabıma uzandı. "Hangi baltaya sap olacaksın çok merak ediyorum." Boşluğuma denk geldiği için kitabı elimden almıştı. Sayfaları karıştırırken söyleniyordu. "Sen matematik sorusu çözmüyor musun? Bu sayfalar neden tertemiz?"

Saçlarımı geriye savurdum. "Ben her zaman temiz bir kız olmuşumdur, bilmiyor musun mom?" Dudaklarımı büzdüm. "You made me sad."

"Açelya," dedi hâlâ sayfaları gezerken, düşünceliydi. "Sen bunları arkadan baktın değil mi?"

Gözlerimi etrafta gezdirirken uzatabildiğim kadar uzattım. "Yoo... Nereden çıkardın mom, benim beynim yok mu? Kızını hiç tanıyamamışsın. Bak tekrardan, you made me sad."

Kitabı kapatarak tavla gibi kolumun altına sıkıştırdı. "Kızımı bildiğim için soruyorum zaten." Gözleri düşünceli bir biçimde yüzümde gezindi. "Sen okula gitmek istemiyor musun?"

Sorduğu soruyla gözlerimin parıldadığına emindim. "Hayır dersem göndermeyecek misiniz?" Kafasını salladı. "İlk önce cevabını ver bakayım ona göre."

Yalvarır gibi konuştum. "Hayır gitmek istemiyorum." Dudaklarını öne büzdü ve bir süre bana baktı. Ben de tepkilerini izliyordum. Annem normalde bunu söylediğimde çok kızar ve terliğini çıkarmaya teşebbüs ederdi. Ama şu an sadece bana bakıyordu.

düşür beniHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin