kırk beş

322 21 11
                                    


"Bu gece benimle uyur musun?"

Sorduğu soruyla dudaklarım ve gözlerim aynı anda büyüdü. Çok ani olmuştu bu soru. Yani... olur muydu ki? O ve ben? Bir yanım deli gibi isterken bir yanım yakışık almayacağını savunuyordu. Aynı odada, yalnız?

"Şey, Bulut aslında ben eve gitsem-"

Lafımı böldü. "Tamam hiç sormadım say, hadi gel seni evine bırakayım." Yanımdan geçip gitmek üzereyken utançla gözlerini kapattığını görüp sırıttım ve koluna dokunup onu durdurdum. "Neden benim laflarım sonuna kadar dinlenmiyor? Saksı değilim ben."

"Ne diyecektin?"

"Aslında eve gitsem büyük bir sorgu ve artı cezalar beni bekliyor. Biraz daha geç gitsem en azından bugünümü kurtarırım. Yarını da yarınki Açelya düşünsün." Yarın gitmem cezaları ikiye, üçe belki beşe katlardı ama ölü numarası yapıp bu işin de içinden çıkabilirdim bence.

Ben ki ne dolaplar ne dümenler çevirmiş hayırsız bir evladım, bu mu koyacak bana?

Yavaşça gülümseyip bana yaklaştı ve başımın üzerine sesli bir öpücük koyup geri çekildi. "Peki o zaman gidelim." Elimden tutup beni yönlendirirken devam etti. "Ne cezası ne sorgusu bu?"

"Evden kaçar gibi oldum da bir miktar," dedim düşünceli bir sesle. Birkaç saniye sonra karar verip ekledim. "Yoo kaçmış sayılmıyorum aslında. Evden çıkarken annemle babam bizzat kendi gözleriyle bana bakıyorlardı. Arkamdan deli gibi seslendiklerini kayıtlardan silersek bence normal insan gibi evden çıktım geldim. Kaçmış sayılmıyorum," Bulut'a döndüm. "Sayılmıyorum değil mi Bulut?"

Sırıttı. "Hayır, sayılmıyorsun."

"Niye sayılayım ki zaten? Kaçmam ben evden, niye kaçayım?" Kendi kendime söylenmelerim devam ederken Bulut sessizce bana gülüyor bazen ona kendimi aklamak için sorduğum sorulara beni tatmin eden cevaplar veriyordu. Yol boyunca saçma diyaloglarımız devam etti.

Çok geçmeden bir pansiyonun önünde durduk. Bulut'a bir bakış attıktan sonra tekrar üç katlı binaya döndüm. "Burada mı kalıyorsun?"

"Hayır, Yunus'ta kalıyordum fakat seni oraya götüremem. Bu gece burada kalalım." Bir şey söylemediğimde elinin içindeki elimi bir kere sıkıp bana döndü. "Bu seni rahatsız eder mi?"

Gözlerim yavaşça etrafta dolaştı. "Hayır."

Aramızda oluşan sessiz bir gerginlikten sonra önüne dönüp derin bir nefes aldı ve ilerlemeye başladı. Birkaç dakika içinde resepsiyondan sonra bir odaya çıkmıştık. Bulut anahtarları alırken bir de şarj kablosu istemişti.

Kapıdan içeri girdiğim gibi kısa bir koridor, koridorun sonunda da bir yatak ve komidin tarzı bir masa yer alıyordu. Camın kenarında iki kişilik bir koltuk vardı. Yatağın tam karşısında ise küçük bir televizyon. Yatağın solunda kalan kapının muhteşem zekâm sayesinde lavabo olduğunu anlamıştım.

Küçük şirin bir odaydı. Fakat şu an odadan daha mühim meseleler vardı, mesela ben ve Bulut? Kalmak aynı odada? "Sen istiyor duj?" Kendime engel olamayıp kendi kendimin anlayabileceği bir şaka patlatmıştım.

"Efendim?"

Bulut şaşkınlıkla bana döndüğünde ben de aynı tepkiyle ona döndüm. "Efendim?" Tek kaşı havaya kalktığında yalandan bir coşkuyla patladım. "Aa Bulut görüyor musun lavabo var? Hadi sen git bir elini yüzünü yıka kendine gel." Sırtından itikleyip onu içeriye soktum ve arkasından kapıyı kapattım.

İçeri girdiğimde elimi alnıma vurdum. "Aptal gibi şakalar yapma aptal kız! Ya da yapıyorsan içinden yap," Kendi kendime göz devirdim. "Zaten iki dakika yapmadan duramazsın." Kendi kendime konuşarak pencereye ilerliyordum. "Hayır anlamadığım şey şu, acaba canım ebeciğim doğduğumda kıçım yerine kafama mı vurdu da böyle değişik doğdum? Acaba ben normal olabilir miyim? Belki çevremdekiler değişiktir tek normal benimdir?" Dudaklarımı birbirine bastırıp kafamı bilmiş bilmiş salladım. "Hem ne demiş Açi Usta, her insan değişiktir, değişik olmayan insanda bir değişiklik arayın. Yazın bunu bir kenara, tutar bu söz."

düşür beniHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin