yirmi sekiz

360 33 2
                                    


"Bilesin ki yalnızlık sadece ondan korkanadır. Toprağın ekim zamanını bilen çiftçi, başkasına danışmaz. Yalnız başına kalsa da! Yeter ki toprağın tavda olduğunu bilebilsin. Sevgi davanın esası olmalıdır. Sevmek ise sessizliktedir." Paragraf sorusunda denk geldiğim cümleyle birkaç saniye duraksayarak devam ettim. "Bağırarak sevilmez. Görünerek de sevilmez! Geçmişi bilmeyen, geleceğini de bilemez. Geçmişini iyi bil ki geleceğe sağlam basasın. Bu parça aşağıdaki anlatım tekniklerinden hangisi ağır basmaktadır?"

Kafamı ellerimin arasına alarak birkaç saniye gözlerimi kapatıp kendime gelmeyi bekledim. Ne kadar düşünmemeye çalışsam bile aklımdaydı, çıkmıyordu.

Derin bir nefes alıp gözlerimi araladım ve başka bir soruya geçtim. "Toledo üzerine çökmüş kötü, karanlık bulut," Ağzımdan çıkan kelimeyle tekrar duraksadım. Kelimeye uzun uzun baktıktan sonra dağılmamaya çalışarak yutkundum ve sessizce devam ettim. "...onun resminde su buharından öte bir şeydir. Bu duygulu anlatım-" Susarak ellerimi sertçe saçlarımdan geçirdim.

Olmuyordu, aklımdan çıkmıyordu işte.

Ellerimi yavaşça yanaklarıma koydum. "Sakin ol Açelya ve soruları çözememeye devam et." Yeni bir soruya başladım. "Gitmek unutmak değildir sen bunu çok iyi biliyorsun. Aklımda gözlerin varken sen buna gitmek mi diyorsun?"

Yüzüm acıyla buruşurken hızla ayaklanarak kitabı masadan aşağı fırlattım ve bağırdım. "Benimle dalga mı geçiyorsunuz siz ya?" Ellerimle iki yandan başıma vurdum. "Çık aklımdan artık!"

"Açelya ne oluyor?" Annemin sesi yaklaşırken yüzümü görmemesi için ona arkamı döndüm. Kapı açıldı ve tekrar sordu. "Kızım neden bağırdın öyle?"

"Bir şey yok anne böcek gördüm sadece." Sesimi düz tutmaya çalışırken aynı zamanda bir şey arıyormuş gibi kitaplığımı karıştırıyordum. Beni şaşırtarak sorgulamadan yavaşça kapıyı kapattı ve gitti.

İşime gelmişti.

Elimi kitaplıktan indirerek yatağıma oturdum ve telefonumu elime aldım. Mesaj yoktu. Ne ondan ne de başka birinden.

Tam yirmi iki saattir konuşmuyorduk.

Telefonu yatağa koyduktan sonra kendimi geriye doğru attım ve boş boş tavana bakmaya başladım. Aslında boş değildi, orada o vardı, bana bakıyor bana gülümsüyordu, hatta bana sarılıyordu bile.

Burukça gülümseyerek gözlerimi kapattım. Onu özlemiştim. Buradaki varlığını hissetmeyi özlemiştim. Onu göremesemde benimle aynı şehirde olduğunu bilmeyi özlemiştim. Dışarı çıktığımda tesadüfen onunla karşılaşıp heyecandan karşısında saçmalamayı özlemiştim.

"Bulut seni çok özledim," diye fısıldadım ve o an beklemediğim bir şey oldu. Kulaklarımı telefonumdan yayılan mesaj sesi doldurdu.

Gözlerim heyecanla açılırken doğruldum ve titremeye başlayan ellerimi telefona uzattım. Kalbime doğmuştu, onu hissetmiştim.

Derin bir nefes alarak saatlerdir özlediğim bu aptal heyecanımı kontrol etmeye çalıştım. Bana oradan attığı ilk mesajı deli gibi merak ediyordum.

"Bismillahirrahmanirrahim," diyerek telefonumu açtım ve sohbetine tıkladım.

bulut : özledim, öyle böyle değil

Alt dudağımı ısırıp dolan gözlerimi tavana kaldırdım. Beni özlemişti, o da beni özlemişti.

Bir şey yazamadan ekrana bakmaya devam ettiğimde tekrar o yazdı.

bulut : ağlamışsın

bulut : senden ağlamamanı istemiştim

Burnumu çekerken yüzümü buruşturdum. "Söylemesi kolaydı tabii."

düşür beniHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin