otuz iki

290 26 1
                                    




"Oo may gat, oo may gat," Televizyondaki kadına tuhaf bakışlar atmaya devam ediyor kadın eliyle yüzünü yoğurdu."Ben hayatımda böyle çirkin çorba içmedim, oo may gat!"

Yüzümü buruşturup yüzümü tuhaf bir hâle sokarak yemek programlarının saçma yarışmacılarını izlemeye devam ediyordum. "Anne bana felç indi galiba böyle kaldım," dedim.

"Açelya sus duyamıyorum," dedi annem. Bana bakmadan elindeki bıçağı üzerime sallamıştı. Sustuğumda önündeki patatesleri soymaya devam etti.

"Bu et direkt fırına mı girdi yoksa tencerede haşlandı mı?" Kadının kafasını iki yana sallaya sallaya sorduğu soruyla adam cevapladı. "Direkt fırına girdi."

Elimi televizyona doğru salladım. "Şuraya bak, daha önündeki etin fırınlanmış mı yoksa haşlanmış mı olduğu görmüyor." Annem tekrar bıçağı üzerime doğru sallarken fırlayacak korkusuyla tekrardan sustum.

"Bu et kaç saat fırında kaldı?" Kadının sorusuna adam tekrar cevap verdi. "İki buçuk saat."

Merakla beklerken tekrar konuştu. "İki buçuk saat fırına attınız sonra ne yaptınız, Seda Hanım'la kahve mi içtiniz?" Benim konuşmama gerek kalmadan adam hızla cevapladı. "Ne yapacaktım, ben de fırına beraber mi girecektim?"

Kahkaha atarak ayağa fırladım ve koltuğun üzerinde kelimeleri bastıra bastıra bağırdım. "Adam, adam, adam, adam!"

Annem, "İn tepeden Açelya, hem sen bugün test çözdün mü?" diye sorduğunda yavaşça yere indim ve boğazımı temizledim. ''Ben bir helaya uğrayayım.'' Annem bir şey söylemeden ters ters bana bakarken yavaş adımlarla odadan çıktım.

Oturmak varken neden test çözeyim? Ah, markete geri dönmemek için hatırladım.

Odama ilerlerken holdeki fayansları seksek gibi hayal edip zıpladım ve koşar adımlarla odama ilerledim. Annem bana kızmak için bahane arıyordu, gerçi onun aramasına da gerek yoktu ben her gün kendi ellerimle ona bir sürü bahane sunuyordum.

Odama girdiğimde omuzlarımı düşürdüm. İki gündür Bulut'la konuşmuyorduk çünkü beni arayıp sormuyordu. Ben de utandığım için arayamamıştım. Gerçi şimdi arasa saniyesinde açardım ama o itiraftan sonra onun bir atak yapması gerekiyordu.

Bir ağız dolusu ofladım ve odama bir göz attım. ''Temizsin odacığım yapacak bir işin kalmadı, annemle tüm evi ite kaka temizledik, zaten yemek benim boyumu aşar annem o işi halletti. E Bulut'ta bugün yalan gibi,'' Gözlerim masamın üzerinde düzenli bir şekilde üst üste dizilmiş test kitaplarıma kaydı. ''Hadi iyisiniz yine size kaldım, bugün de boynu bükük kalmayacaksınız.''

Kitaplığımdaki kutudan bir şıpsevdi alıp paketini yavaşça açtım. Sakızını ağzıma atıp çıkan yazıyı okudum. "Aşk bir dilim pastadır," Kağıttaki yazıyla kaşlarımı çattım. "Aşkı bir yemeğe benzetmediğiniz kalmıştı o da oldu."

Kağıdı katlayıp koleksiyon kutuma koyarken düşünceli bir şekilde kendi kendime konuşmaya başladım. "Acaba pasta derken aslında üzerindeki bitter çikolatasının acısından ve içindeki tatlı kremasından mı bahsediliyor? Sonuçta pasta dediğin çikolatalı olur." Dudaklarımı büzüp ellerimi belimin iki yanına koydum. "Dışarıdan bakıldığında bitter kadar acı gibi gözüksede aslında içine girdiğinde o tatlı kremasından ve yumuşak kekinden vazgeçemiyorsun. Bitter ne kadar acı gelse de içi bir o kadar tatlı ve doyulmaz oluyor. Gerçi bir bakıma bitterden de vazgeçemezsin ama,"

Parmağımı çeneme vura vura oscarlı bir düşünür gibi konuşurken hâlimi fark ederek kendime geldim ve baştan aşağı silkelendim. "Lan adamlar gitmiş oraya 'aşk bir dilim pasta yazmış' sen neyin edebiyatını yapıyorsun burada? Yok Açelya," dedim masama adım atarken. "Sen bozdun kendini."

düşür beniHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin