yirmi altı

342 32 2
                                    



Önümdeki soruyla bakışmaya devam ederken bir yandan sıkıntıyla saçlarımı karıştırıyordum. Çözemediğimde kaşlarımı çatıp kafamı yukarı kaldırdım. "Markete geri mi dönsem acaba?"

Söylediğim şeyle gözlerimi kapatıp kendimi tokatlamaya başlarken bir yandan da söyleniyordum. "Neler diyorsun öyle gerizekalı? Sen bu soruları çözebilmenin önemini anlamak için bir gününü verdin, şimdi daha ilk sorudan vaz mı geçeceksin?" Kendimi tokatlamayı durdurdum ve bileğimdeki tokayla saçlarımı yukarıdan bir topuz yaparken mırıldandım. "Gerizekalı mısın aptal?"

Saçlarımı topuz yaptıktan sonra derin bir nefes verdim. "Ey matematik sen kimsin ya?" Yeni aldığım pembiş tüylü kalemi kavrayarak tekrar soruya odaklandım.

"Şimdi bir Ayşe var, bu Ayşe bilet kuyruğunda bekliyor. Evinde otursana Ayşe ne işin var oralarda?" Pembiş tüyü alıp ağzıma birkaç kez vurdum. "Sana ne acaba Açelya?"

Soruyla birkaç saniye bakıştıktan sonra kalemin ucunu masaya tıklattım. "Anyway," Boştaki elimi havada bir kez salladım. "Go on!"

Soruyu okuyarak çözmeye devam ettim. "Bu yerinde oturmayıp bize sürekli problem çıkaran Ayşe'nin, önündeki kişi sayısı arkasındakinin yarısından 10 fazlaymış." Dudaklarımı birkaç saniye birbirine bastırıp içimden Ayşe'ye sövmemek için direnerek devam ettim. "Önündeki 5 kişi kuyruktan ayrılıyormuş," dediğimde sırıttım ve işaret parmağımı şakaklarıma vurdum. "Neden? Adamlar zeki çünkü."

Sırıtmamı bozarak ciddiyetli bir hâle büründüm. "Ciddi bir ortam Açelya, sırıtmayı kes!" Kendi kendime göz devirdikten sonra soruya devam ettim. "En son önündeki 5 zeki ayrılmıştı. Hah! Ve arkasına da 2 kişi gelirse Ayşe kuyruğun tam ortasında oluyormuş. Buna göre ilk durumdaki kuyrukta kaç kişi varmış?"

Omuzlarımı sallayarak ağlar bir vaziyette kafamı masaya koydum. "Ayşe senin Allah belanı kaldırsın! İki dakika oturmuyorsun ki kıçının üzerine, biz de rahat edelim." Kafamı kaldırıp tekrar soruya döndüm. "Ulan aranızda bir tane de mi zeki yok? Bu abuk subuk soruyu yazana kadar, sırayı saysaydınız herkes mutlu olurdu, hayat bayram olurdu, insanlar ele ele falan tutuşurdu." Omuzlarımı çökerttim ve elimdeki kalemi masaya attım. "Açelya sen ne yaşıyorsun?"

"Açelya," Annemin kapıyı aralamasıyla yüzüme yalandan bir gülümseme takınarak ona döndüm. "Çalışıyor musun?" diyerek yanıma geldiğinde önümdeki boş kitabı kapattım ve dirseğimi kitabın üzerine koyarak elimi de yüzüme yasladım. "Çalışmaya çalışıyoruz be mom, gayret bizden takdir Allah'tan, Allah ol der ve olur, eğer başaramazsam bu bir takdir-i ilahidir. Beni bir daha sınava sokmaya çalışırsanız bu da bir şirktir,"

Elimi kulağıma götürdükten sonra öpücük attım ve tahtaya vurdum. Daha sonra elimi göğsüme koyarak gözlerimi kapattım. "Sümme haşa, anne ben bir fena oldum bak, Allah'ım yazdıysan boz."

"Açelya ne saçmalıyorsun?" dedi annem ciddiyetle. Ellerini belinin iki yanına koydu ve masama doğru eğildi. "Yapamıyorsun değil mi?"

Birkaç kez cıklayarak işaret parmağımı iki yana salladım. "Mom, mom, mom. Sen kızını hiç iyi tanıyamamışsın." dedikten sonra gülümsememi bozarak ağlar gibi bağırarak konuştum. "Bir de soruyor musun? Tabii ki yapamıyorum!"

Elini sıkıntıyla alnına götürdü. "Of Açelya ne yapacağız biz seninle?" Dudak büzerek ona bakarken elini alnından çekti. "Sen bugün bir idare et, akşam baban geldiğinde dershane işini konuşalım. Seni dershaneye göndermek şart oldu, olmayacak böyle."

Kafamla onayladığımda bir süre daha bana baktıktan sonra yavaşça odadan çıktı. Sandalyeye iyice yayılarak kafamı arkaya attım ve boşluğa bıraktım. "Unutma Açelya matematik budalası olmayı sen seçmedin, annen seni böyle doğurdu, tüm suç onun." Söylediklerimi bir süre düşündüm ve kafamla onayladım. "Evet kesinlikle öyle."

düşür beniHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin