14. Bölüm: Kendini Ânâ Yamamak.
Selin, Umudum Yoruldu.
spotify'da RTD için bir playlist yaptım, daha doğrusu bölümlerdeki şarkı sıralamasına göre şarkıları ekledim, okurken açarsanız bölüm sonları ve şarkı sonları denk gelir. tek tek açmaktansa daha kolay olur diye düşündüm. Her yeni bölümde o bölümün şarkısını da ekleyeceğim. spotify'da Rüzgâr Tersine Dönerse yazarak bulabilirsiniz, keyifli okumalar.
(bu açıklamayı aktif okuyanların görmesi için 15 gelen kadar bu bölümde tutacağım, ardından buradan silip ilk bölüme alacağım.)
🪁
Aşkın çift taraflı sevgisel tepki olduğunu söylerler ama bana kalırsa aşk, iki insanın gerçekleri bir kenara atıp kendini ânâ uydurmasıydı.
Ya da yamamaya çalışması.
Aşk en olmadık anda en yakın his gibi gelirken olması için yalvaracağın anlarda inanılmaz imkansızdı.
Aslında olay zaman veya mekan değildi. Olay, sana yalan dahi olsa aşkı ilk defa tattıran kişinin doğru kişi olup olmamasından ibaretti. Ya da... Senin doğru kişi olup olmamana.
En ufak dokunuşta ama sonsuz yakarıştaydı. Bin adım geride ama hep seninleydi. Bazen saatler, bazen ise senelerce en yakın hücrendeydi; bazen en çocuk yanında, bir soluk ötende, damarlarından oluk oluk akan kanın tamamındaydı.
Ama bazen hiçti. Bazen yalan dolandı, ciğerlerine dolamayan soluktu, zorunda kaldığın yanlarındı.
Kendimi yeniden "Anlamadım?" derken bulmuştum. Benim babam mimardı, ben yıllardır onun yanına gidip geliyor, çalıştığı yeri, projeleri, her şeyini biliyordum.
"Bunu sana söylemesi gereken kişi baban." dedi. "Babanı ara."
Kolları ve kapının arasındaki boşluktan çıktım ve hızlı adımlarla mutfak kapısına yürüdüm. Yerde, cam parçaları arasında duran telefonumu aldım, ekranı fazlasıyla kırıktı ama hâlâ çalışıyordu. Telefonun kilidini açtım, rehberime girdim ve 2. sırada olan numaraya tıklayıp kulağıma götürdüm. Birkaç saniye çalışının ardından babam telefonu "Güzel kızım," diyerek açmıştı.
Düzgün çıkarmaya uğraşmadığım sesimle "Baba," dedim. "Biraz konuşalım mı?"
"Konuşalım," derken sesi düşmüştü. "Senin sesin kötü geliyor, bir şey mi oldu?"
Direkt konuya girdim, kendimi sıkmamaya çalışarak "Bana anlatman gereken bir şey var mı?" diye sordum cevabından korkmama rağmen.
"Ne gibi bir-"
"Ne gibisini sen anlatacaksın."
Babam bir süre duraksadı, sanki anlatması gereken bir şey var mı diye düşünüyor gibiydi. "Bebeğim ne anlatmam gerektiğini bilmiyorum ki." dediğinde ağlamaya devam ediyordum ve bunu duyuyordu. "Asal," dedi kendime getirmek ister gibi. "Babacığım niye ağlıyorsun?"
"Bana yalan mı söyledin baba?" dedim tek elimle sol gözümü silerken. Ben konuşurken Kenan gelmişti yanıma, beni izliyordu. "Sen yıllardır kandırıyor musun beni? Ben senin yanına defalarca geldim, gördüm, sen mimarım diye oyun mu oynadın bana? Küçük, kolay kanar, zaten beni seviyor mu dedin kendine?"
Şu an o kadar manipüle, o kadar tek doğru buymuş gibi hissediyordum ki diğer seçeneklerin olabileceğini düşünmüyordum. Halbuki neden Kenan'a inanacaktım ki? 18 yıldır olan babama kıyasla hayatımda sadece 2,5 aydır barınan, sözde matematik hocam olan ama bir öğretmenin yapmayacağı her şeyi yapan bir adama inanıyordum.