4. Bölüm: İki Kişi, İki Bin Düşünce.
The Neighbourhood, Sweater Weather.
🪁
Tek ruh, yüz kişilik.
Herkese gösterdiğimiz yönümüz farklıdır. En azından benim öyleydi. Babama gösterdiğim yumuşak yüzümü anneme göstermiyordum. Ya da yakın bir arkadaşıma gösterdiğim yüzümü, gerçi yakın bir arkadaşım yoktu ama, sıradan birine göstermiyordum.
Ama bazen yakalanıyordum.
Bambaşka olan yüzümü gösterdiğim kişiye, gerçek yüzümle yakalanıyordum ve şu anda tam öyle bir andaydım.
Yapay olan yüzümü bir kenara bıraktım. Okulda olmadığım için rahatlıkla "Yaramıyor." dedim.
Yaramıyordu ama yaptığım o kadar büyük bir salaklıktı ki, bir avuç nikotinle kendimi zehirliyor, hayatımı mahvediyordum.
Sol bacağımı yavaşça sağdakinin üstüne atarken karşımdaki denize bakıyordum. Gözlerimi kapattım, birkaç saniye sonra yeniden açtım. Sol aşağı doğru hafifçe baktığımda onun da sol ayağını sağ üst bacağına doğru attığını gördüm.
"17 yaşında içecek kadar neyle sınanmış olabilirsin ki?"
Elinde sonuna gelmiş olduğu bir sigara vardı. Sigaranın yanan ucuna iki parmağıyla yavaşça baskı uygulayıp onu söndürdü. Bir an kalakalsam da bozuntuya vermemeye çalıştım. Cebinden bir paket çıkardı ve ikinciyi yaktı, bu sırada ben de ikincinin ortalarına ulaşmıştım.
2,2,2.
"17 yaşındaki bir insana göre sınanmadığım hiçbir şey kalmadı."
"Yaşadıkların yüzünden mi kendine bu haksızlığı yapıyorsun?" dediğinde dayanamayıp ona doğru döndüm. Yüzü görüş alanıma girmişti. Daha önce bu kadar yakından bakmadığım gözlerinin çok koyu bir kahve olduğunu fark ettim. Siyah gibiydi ama kahve kırçıllar saklıydı.
"Ne haksızlığı?" dediğimde denizde olan bakışlarını bana döndürdü. Ani gelen göz temasıyla bir an irkilsem de sakin kalmaya çalıştım. Bir insanla, kim olursa olsun, babam bile olsa fazla göz göze gelemiyordum. Elim ayağım dolanıyor, dilim tutuluyordu.
"İnsanlar senin için çok mu önemli? Neden önüne bakmıyorsun? Hak ettiklerini elinin tersiyle itme."
"Senin de, babamın da, Sinan Hocanın da, Ozan Hocanın da anlamadığı birşey var," dedim ona sen'li hitap etmekten çekinmeden. "Benim için insanların ne düşündüğü önemli değil, kendimin ne istediği önemli. Ve ben göz önünde olmayı istemiyorum."
Sağ elindeki sigarayı yavaşça dudaklarına götürdü, derin bir nefes çekti ve sol tarafına dönüp üfledikten sonra yeniden bana bakmaya başladı.
"Neden istemiyorsun?"
Bu kutuya kapatılmış bir konuydu benim için. Tamam, istemiyordum ama niye? Evet, korkuyordum ama neyden? Bu sorunun cevabı ben de yoktu. Kimse bu ana kadar niye istemiyorsun diye sormamıştı, konu her açıldığında istemiyorum diyerek kapatmıştım.
"Bilmiyorum."
"O kadar istemiyorum diyorsun, neden istemediğini bilmiyor musun?"
Bilmiyordum. Ben de cevabı olmayan bir soruya cevap veremezdim ki.
Kendimi bildim bileli insanlardan korkmuştum. Dışarıdaki bakışlardan, dokunuşlardan, bunları yapan herkesten korkmuştum.
"Kendi annesinden bile korkan bir insanın, diğer herkesten korkması normal geliyordu en başta. Sonradan farkına vardım ama çoktan bu duygu beni sarmıştı."