2-DİYAR

515 26 0
                                    


Hepinize 2. Bölümden merhaba,
Keyifli okumalar dilerim.🙂

Büyük bir salondayım sanki. Karşımdaki koltuklarda sayısız insan var. Birazdan sahneye çıkacağım ve o ince ipin üzerinden geçmeye çalışacağım. Sonra ne mi olacak? Koltukta oturan sayısız insan ayağa kalkacak ve elleri parçalanana kadar beni alkışlayacak. Bu olabilirdi, ya başka ne olabilirdi? Küçük çocuklar, annelerine 'anne o abla nasıl düşmeden karşıya geçti?' diyebilirdi. Hayır hayır, bunlardan hiçbiri de olmayabilirdi.

Tam ipin üzerine basacakken ip kopabilirdi veya ben tam dengemi sağladım derken yere düşüp rezilde olabilirdim.

Her zaman iyiyi düşen kişiler hep tuhaf gelmiştir bana. Kötü bir şey düşünürken, ağızından yer alsın diyen büyüklerde buna dahil. Oysaki kötü senaryo diye bir şey olduğunu, herkesin bildiğine eminim. Kötüyü düşünmek, kesinlikle kötü olacak demek değildi. Bu yüzden bir olay olduğunda her iki senaryoyu da düşünmek gerekirdi. Düşünmek bazen acıtır, düşünmek yorar, bazen de mutlu eder insanı. Kendi açımdan bakarsam eğer. Ben çok yoruldum dostlar.

Ha bu arada, konunun hokkabazlık ya da cambazlık ile uzaktan yakından bir alakası bulunmamaktadır.

Davalarımın üzerinde çalışırken genelde bu konuyu göz önüne alırdım. Hakim'e karşı verdiğimiz deliller, sorguların yetersiz kalabileceği durumlar olabiliyordu. Bu davanın konusuna veya kişilerine göre değişkenlik gösterebiliyordu. Ya o ipin üzerinden geçerdim ve dava istediğimiz şekilde biterdi ya da ipin üzerinden geçemez, yere düşer ve davanın sonucu istediğim gibi bitmezdi.

Şimdi adliyedeydim. Önemli bir iş için.

"Miray." dedi kulağıma gelen tanıdık bir ses ve o sese doğru döndüm.

"Diyar?" dedim özlem dolu sesimle. Karşımda gördüğüm heybetli mi heybetli, yakışıklı mı yakışıklı, üniforması içindeki askere doğru adeta koştum. Gerçekten adliyenin önünde, bütün insanların içine bunu utanmadan yaptım ve hemen ona sarıldım. Özlemişim, özlemiş.

Diyar benim çocukluk arkadaşım, kuzenimdi. Oda benimle aynı yaştaydı, bu yüzden birbirimizi diğer kuzenlerimizden ayırırdık. Birbirimiz halinden birbirimiz anlardık. O asker olduğu için çok sık görüşememeye başlamıştık ama izinli olduğu her vakitte ilk önce benim yanıma gelirdi.

"Kaç yaşına geldin, savcı oldun ama hala sülük gibi yapışarak sarılıyorsun. Adliyenin önündeyiz savcım, biraz ciddiyet lütfen." dedi gülerek.

"Ben böyle sarılmayı seviyorum Diyar'cığım. Şikayetçi isen diğer kuzenlerine gidebilirsin." dedim yapay bir sitemle.

"Yok yok, baba tarafı kuzenlerimle muhatap olmak yerine senin sarılmalarına dayanabilirim. Ee var mı bilmem gerek bir vukuat, mesleğimi öğrenmesi gereken kişiler?"

"Yok yok, hiçbir şey yok, gel hadi içeri girelim." dediğimde ikimizde adliyenin içine girmiştik. Tam odama doğru gitmek için asansöre doğru ilerleyecektim ki, harika bir manzara ile karşılaştım.

Sayın başsavcımız elinde bir kutu ile adliyeden çıkıyordu ama gözlerimiz kesiştiğinde hemen bana doğru yürümeye başladı. Hem de öfke saçarak. Yanımdaki adamı da mı görmüyorsun be kardeşim. Yürek yemiş. İyi yapmış.

"Sen ne yaptın lan, ne yaptın. Senin yüzünden meslekten men edildim haberin var mı? Ama sen dur seninle işin bitmedi Miray savcı." dedi sevgili saygıdeğer eski başsavcımız. Cevap vermek yerine olacakları izledim. Hem de yüzümdeki kocaman sırıtışla.

"Lan sen ne diyorsun orospu çocuğu, senin ağzını yırtar o kutunun içine sokarım. Bak askeriye alanı dışındaki insanlarla uğraşmak hoşuma gitmez, hobi haline getirtme. Şimdi git yoksa elindeki kutunun içine sokmak zorunda kalacağım seni." dedi Diyar. Şaşırtıcı şekilde sakin ve kibar bir dille konuşmuştu. İlginçti. "Sen karışma asker bozuntusu, seni ilgilendiren bir şe-"cümlesini devam ettiremeyen adama yukardan baktım. Çünkü artık yerdeydi. Diyar tek bir yumrukla adamı yere serdiğinde etraftaki insanlar elleri ağzında izliyordu. Benimse alışkın olduğum bir durumdu. Genelde tek bir yumrukla işi halletmeyi severdi.

SİRENLER ÇALMAYA BAŞLAYINCAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin