15. Gün 44 Albatros 1718

22 5 0
                                    

"Canavarlar ağlamaz."

Razon

"Her şeyin arkasında Kyros var."

"Bugün yüze yakın Gılahalıyı esir kampına gönderdi."

Verilen silahların büyük bir kısmı kayıp. Tuxmon'a verdiğini düşünüyorum."

Razon hâlâ kâğıttakileri düşünüyordu. Gudea'nın ölmeden önce yazdığı son mektubu. Kral Ur-Banda'ya başka bilgiler aktarabilmiş miydi, bilmiyorlardı ancak yazının ona ait olduğuna emindirler.

"İki gündür takip edildiğimi hissediyorum. Kyros da benden şüpheleniyor gibi. Eğer ölürsem, aileme iyi bakın."

Razon onu bu yazıdan bir gün sonra öldürmüştü ve şimdi de çocuğunu elinde tutuyordu. Gudea'nın kalede hiç akrabası da olmadığından çocuğun bakımını üstlenecek kimseyi bulamamışlardı ve bu konuda kesinlikle berbattılar. Levy'nin teklifi üzerine Gudea'nın evinde buldukları paranın bir kısmı ile çocuğa bakıcı tutacaklardı. Hiç değilse bu kadarını ona borçluydular.

Naros uygun fiyata bakıcı bulabilecekleri tek yerdi. O yüzden bu sabah soylu kalesinden yola çıkmışlardı. Önce iyi bir bakıcı bulacak, ardından da Ansa'ya nasıl ulaşacaklarını düşüneceklerdi.

Son iki gündür soylu kalesinin alt katında, terk edilmiş bir kilerde saklandıkları için olanlardan habersizdiler. Kyros onların öldüğünü düşünüyor olmalıydı. Ve yaşadıklarını öğrenirse muhtemelen peşlerine bir ordu yığardı. Onun için mümkün olduğunca dikkat çekmemeliydiler.

Naros'a vardıklarında kısa bir araştırmanın ardından adı Nancy olan bir kadına yönlendirildiler. Kadının oldukça maharetli olduğu ve düşük ücrete bakıcılık yaptığı söyleniyordu. Yaklaşık yarım saat sonra kadının evini bulmuşlardı.

"Kimse yok," dedi Razon kapıyı yumruklamaktan vaz geçerek. Emin değildi ancak kapıdaki çatlakların ikisini o yapmış olmalıydı.

"Öyle mi?" dedi Trisha alaycı bir sesle. "Biz de yeterince sert çalmadığın için duymadılar sanmıştık."

"Nancy'ye mi bakıyorsunuz?" dedi yaşlı bir kadın aniden arkalarında belirerek. "O gitti."

"Nereye?"

"Saray avlusunda bir büyücünün infazını izleyecekmiş." Kınadığını belli edercesine başını salladı. "Böyle şeylerden nasıl hoşlanıyorlar, aklım almıyor.

Razon "Kim?" diye sordu ancak cevabı duymak istemiyordu. Hayır, bu kadar ileri gidemez. Ancak tesellileriyle kendini kandırdığını da biliyordu.

"Ben nereden bileyim?" diye çıkıştı kadın. "Ama sanırım prensesin..."

Razon'ın bir kelime daha duymaya ihtiyacı yoktu. Bebeği kadının kucağına bıraktığı gibi üçünün de şaşkın bakışları arasında saraya koşmaya başladı.

Bacakları, onu uçarcasına avluya taşırken zihninden o kadar çok şey geçiyordu ki birçoğunu anlamlandıramıyordu bile. Ansa'yla olan anıları, birazdan ne yapacağı ve giyotinin düşüşü... Hayır, bu olmayacaktı.

Başını iki yana salladı ve bütün düşüncelerden arındı. Shu'nun dediği gibi o, anda kaldığı müddetçe güçlüydü. Ve şu an gücünün kat kat fazlasına ihtiyacı vardı. Ön tarafın giderek kalabalıklaştığını fark edince kendini çatılardan birinin üstüne yükseltti ve bulduğu ilk boşlukta yeniden sokağa inerek koşmaya devam etti.

Levy ve Trisha ondan hemen sonra koşmaya başlamışlardı ancak ona yetişmeleri mümkün değildi.

"Koşmuyor, sanki uçuyor," dedi Trisha ellerini dizlerinin üstüne koymuş nefeslenirken.

Gölgenin Kıyameti: AluvantazarHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin