16. Gün 45 Albatros 1718

16 5 0
                                    


"Soylular yönetir, halk itaat eder. Doğanın kanunu budur. Hiç rüzgâra itaat etmeyen bulut gördün mü?

Geras

Seth elini yolun kıyısındaki çakıl taşlarına uzattı ve yarım daire olacak şekilde dönmelerini sağladı. Sırtında yük olmasına rağmen hiç de fena değildi.

"Daha çok pratik gerek," dedi Salvi eleştirel bir tavırla. Kahverengi kukuletası ay ışığını keserek yüzüne gölge düşürüyordu. "Ayrıca elini kullanmamaya çalış, hareketlerini belli ediyorsun."

Seth yalnızca göz ucuyla bakarak yetindi. Şu an onun söyledikleriyle uğraşmayacaktı. Salvi'nin uzaklaşmasıyla tekrar çalışmaya devam etti.

Yaklaşık bir gün kadar, sepetin orada kalıp gerekli düzenlemeleri yaptıktan sonra yeniden yola çıkmışlardı. Asnaku isimli mucit on beş metre yükseklikteki iki toprak kolon arasına çarklar vasıtasıyla yükselen bir platform inşa etmişti. Bu sayede dağ yolundan taşınması imkânsız malzemeleri sepetlere yüklemişlerdi.

Elbette sepetlerin belli bir kapasitesi olması, saatte yalnızca bir sepet gelmesi ve duraksamaların kısa olması gibi sebeplerden ötürü pek verimli olduğu söylenemezdi. Ancak yükleri bir hayli azalttığı da aşikârdı.

Şimdi ise yükleri yenden aşağı indirmek için ikinci bir düzenek oluşturmaya gidiyorlardı. O zamana kadar yalnızca kaleye giden silahlar sepetlere yüklenecekti.

Asnaku bu kez yükseklikten dolayı işlerinin daha zor olduğunu ancak durumu lehlerine çevirecek birkaç şey düşündüğünü söylemişti. Açıkçası Seth'in bundan hiç kuşkusu yoktu. O delinin altından kalkamayacağı bir iş yok gibiydi.

Seth bir kayanın üzerinde dizili çakıl taşlarını görünce sağ eli istemsizce kımıldadı. Hemen ardından taşlar da yarım daire çizerek kayanın etrafına saçıldı.

"Harika gidiyorsun," dedi hemen arkasından narin bir ses. Onun sesi.

Seth adımlarını yavaşlatarak Panthea'nın yanına gelmesini bekledi. "Bunu Salvi'ye de anlatsana. Bir günde dağları yıkacak güce kavuşmamı bekliyor."

Panthea kukuletasını çıkarttı ve saçlarını omzunun arkasına attı. "Sen onu boş ver. Ustanın da dediği gibi; hiçbir güç bir anda kazanılmaz. Eğer öyle oluyorsa bir sıkıntı vardır."

Gözleri... Ay ışığında ne kadar da güzel parlıyordu.

"Zaten ben de pek umursamadım."

Seth soğuktan sızlamaya başlayan ellerini cebine attı ve bir süre sessizce ilerlediler. Arada bir dirsekleri birbirine çarpıyor ve onu kaçamak bakışlar takip ediyordu. Bir hayli gerisinde kaldıkları grubun gürültüleri önce boğuk homurdanmalara sonra fısıltıya ve en nihayetinde sessizliğe dönüşmüştü. Şimdiyse geriye yalnızca serin rüzgârla sallanan dalların hışırtısı ve nemli topraktaki adımların sesi kalmıştı.

Seth bir şeyler yapması gerektiğini hissediyordu. Ama ne? Aklına konuşacak bir şey de gelmiyordu ki.

Keşke Razon burada olsaydı, diye düşündü belki de ilk kez. Böyle durumlarda ne yapması gerektiğini çok iyi bilirdi.

"Neden öyle yapıyorsun?"

Seth Panthea'nın beklenmedik sorusu karşısında ufak bir şaşkınlık yaşadı. Fark etmeden yanlış bir şey mi yapmıştı yoksa?

"Neyi?"

"Taşları yönetirken öne doğru yarım daire çiziyorsun."

Seth o an cebinde istemsizce dönen bileğini ve kımıldayan parmaklarını hissetti. Ne zamandır yapıyordu bunu?

Gölgenin Kıyameti: AluvantazarHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin