6. Gün/35 Albatros 1718

32 6 0
                                    


"Para, soy, büyücülük... Bütün güçler bilginin gücü önünde diz çöker."

Brithic


 "Çekilin önümden! Çıkın diyorum!"

Veborn etrafındaki kalabalığı yararak cesedin yanına ilerledi. Onu tanıyanlar görür görmez yol veriyordu. Diğerlerini de yanındaki şövalyeler kenara itiyordu. Haberi aldığında halk kalesi ile soylu kalesinin arasında bulunan köprüdeki karargâhındaydı. O yüzden arkadaşının yanına gelen ilk kişi de o olmuştu.

Veborn son adamı da geçip cesedin başına geldiğinde üç şövalyeyle karşılaştı. Çıkmaz sokağın girişini kapatmış, kimsenin geçmesine izin vermiyorlardı. İçlerinden birisi mareşali fark edince telaşla geri çekildi. Diğerleri de onu izlediler.

"Petova Mareşal Veborn," dedi en rütbeli olanı saygıyla eğilerek. "Başınıza gelenlerden dolayı üzüntülerimi dile getirmeliyim."

Mareşal ona yalnızca göz ucuyla bakmakla yetindi. Şu an bir şövalyenin süslü sözleriyle uğraşacak durumda değildi. Normalde olsa onu kenara çekip güzelce azarlar ve bir şövalyenin nasıl konuşması gerektiğini iyice anlatırdı. Bir şövalye savaşarak yükselmeliydi. Yağcılıkla değil.

Arkadaşının başucuna geldiğinde bir süre kıpırdamadan bekledi. Örtüyü kaldırmaya cesaret edemiyordu. Belki Panamuwa şu anda evinde uyuyor ve bu akşam birlikte bu meseleyi konuşup güleceğiz. Bu umuda sıkıca tutundu. Ama yine de gerçeği öğrenmekten korkuyordu. Eğer o örtünün altında yatan kişi arkadaşıysa bunu yapanı bulacak ve diri diri derisini yüzüp etini tuzlayacaktı.

"Efendim kalabalık dağılana kadar bekleseniz iyi olur," dedi onbaşı "Halkın görmesini istemeyeceğinizi düşündüğümüz bir şey var."

"O halde dağıtın onları!" diye kükredi Veborn.

Adam bir an yerinden sıçradı. Ardından kendini toplayarak arkadaşlarıyla birlikte dar sokakta petovayı yalnız bıraktı.

Yaklaşık yirmi dakika sonra dört kişilik bir araştırma ekibi kendi aralarında bir şeyler konuşarak sokağa daldılar. Grubun başkanı Pirwa birden önüne çıkan mareşal karşısında ne yapacağını şaşırdı. Sanki az önce şövalyelerden birisi onu uyarmaya çalışmıştı ama o söylediklerini duymayacak kadar dalgındı.

Şimdi, bir dizinin üstüne çökmüş, kızarmış gözleriyle gelişini izleyen mareşale ne diyeceğini düşünüyordu. "Be-ben... Pirwa. Araştırma grubunun başkanıyım," diye beceriksizce kendini tanıttı. "En yakında biz ol..."

"Bunun anlamı ne?" diye sordu mareşal adamın sözünü keserek.

"Anlamadım?"

"Bu işaretin anlamı NE?" diye gürledi Veborn. Ardından örtüyü kaldırdı ve senatörün çıplak bedeni ortaya çıktı. Gövdesine çok basit bir işaret kazınmıştı. Tuxmon bayrağıydı bu. En üstte ters 'v' ve iki kanat üç dağı temsil ediyordu. Ardından giderek daralan bir gövde ve onun altında da 'V' işareti. Bunu üç yaşındaki bir çocuk dahi bilebilirdi elbet. Ancak buradaki bayrak baş aşağıydı.

"İsyanı sembolize ediyor efendim," diye tahmin yürüttü Pirwa. "Her şeyin alt üst edilmesi, halkın ayaklanması." Şimdilik bulabildiği en iyi anlamdı. Katilin yalnızca kafa karıştırmak için de bunu yapmış olma ihtimali de vardı tabii.

"Onu lime lime edeceğim. Eğer onu bir elime geçirirsem..."

Veborn bağırmaya, küfretmeye ve tehditler savurmaya devam ederken Pirwa etraftaki ipuçlarına göz atıyordu.

Gölgenin Kıyameti: AluvantazarHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin