1.Gün/ 30 Albatros 1718

356 33 29
                                    

"Yaşanan her şeyin elbet bir sebebi var. Yalnızca biz fark edemiyoruz." 

Gilzau

Gece yarısı ikiz sıra dağları...

Karanlık kanyona süzülen ay ışığı o geceki katliamın dehşetini aydınlatmak için yetersizdi. Islak toprakla kan kokusunun birbirine karıştığı hengâmenin arasında bir adam, boynunun üzerindeki kalın deri botların altında, boğazından akan kanı durdurmak için son çırpınışlarını veriyordu.

Ayağını cesedin üstünden yavaşça kaldıran Razon, yeni bir rakip bulmak için gözleriyle savaş alanını süzdü. Alevler aylardır uğraştıkları her şeyi yutmuş, kurdukları düzenden geriye yalnızca kaos kalmıştı. Önce birkaç Gılahalının üstlerine koşan kara zırhlı süvarilere umutsuzca ok atmaya çalıştıklarını gördü. Ardından gövdelerinden ayrı düşen başlarını... Kampın tek çıkışı olan doğu cephesi tamamen kapatılmış, kaçmaya çalışan herkes ya öldürülüyor ya da esir alınıyordu.

Kapana kısıldık, diye haykırdı iç sesi. Üç tarafı sarp kayalarla çevrili bu yer onlar için bir mezar olacaktı. Gözünde savaşın getirdiği korkutucu bakıştan eser kalmamıştı artık. İşte o an ilk kez savaşı kaybedince ne olacağını düşündü. Esir alınacağını, dünyasının asla eskisi gibi olamayacağını, öldürüleceğini...

Korkuyla etrafında olup bitenleri izlemeye başladı. Daha önce hiçbir savaştan korktuğunu hatırlamıyordu ancak bu sefer farklıydı. Tuxmon'un zalim yüzüyle ilk kez bu kadar yakından karşılaşıyordu. Kaçmak ya da saklanmak için bir yer ararken Ansa'yla göz göze geldi. Yarısı yanmış bir evin çatısının üzerinde kalan son oklarını harcıyordu. Yüzünün sol yarısı, bir başkasının kanıyla kırmızıya boyanmış, kömür karası saçlarının üzerine döküldüğü deri zırhı isle kaplanmıştı. O da diğer bükücüler gibi Gılahalıları korumaya çalışıyordu fakat onda korkuya dair bir iz yoktu. Aksine bakışları, Razon'a güven ve cesaret veriyordu. Bütün o vahşetin içerisinde sanki bir şey olmayacakmış gibi ona teselli veren sıcak bir gülüşün ardından sadağındaki son oku yayına yerleştirip bıraktı.

Bakışmaları, Razon'ın sol omuzuna doğru inmekte olan kılıcı fark etmesiyle yarıda kesildi. Anlık bir afallamadan çıkan Razon, yaptığı Kıvrak bir bel hareketiyle omzunu kopmaktan son anda kurtardı. Yılların kattığı savaş refleksleri yine işine yarıyordu.

Savurduğu kılıcın etkisiyle birkaç adım ileri yalpalayan adamın toparlanmasına fırsat vermeden, sol dizinin kınından çıkarttığı çift ağızlı kamayı adamın kalbinin arkasına sapladı, yaşadığı her şeyin sorumlusu oymuşçasına nefret ve öfkeyle. Sıkıca kavradığı soğuk metali sırtından çekip, dizlerinin üstüne düşen adamın karşısına geçti ve yüzünde alaycı bir tebessüm belirdi. Ardından adamın zincir miğferini tutup boynunu yukarı kaldırdı ve boğazına dayadığı kamasını sert bir hamleyle yana çekti.

Kesilen etin uğursuz sesi ve adamın son çığlıkları savaşın kargaşasında dağılırken, Razon parmaklarının arasından sızan kanın verdiği hazzı tatmak için bir süre gözlerini kapattı. Gözlerini tekrar açtığında korkutucu bakışları yeniden savaş alanında geziyordu.

Daha ne olduğunu bile fark edemeden yere yığılan adamsa, eli boğazında can veren arkadaşının üstünde, onunla aynı kaderi paylaşıyordu.

Savaş sesleri giderek daha da azalıyor, yerini ağlayan çocuklara, inleyen yaralılara ve kampın her yerini saran ateşin uğultusuna bırakıyordu. Bir de zafer çığlığı atan Tuxmon şövalyelerine. Bir şeyler yapmalıyım.

Gölgenin Kıyameti: AluvantazarHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin