İnsanlık seni anlamaz mı sandın,
Sence kendini hiç anlatabildin mi?
...
Uyurken ne diye susadığımı anlardı ki insan? Hadi anladı, neden uyanırdı? Uyku daha önemli. Her neyse madem uyandık, kalkıp su içmezsem ayıp olurdu. İçecektim, içecektim ama sersem uyku halimle birlikte odayı sadece az bir miktarda aydınlatan sokak lambası, işimi zorlaştırıyordu. Demek istediğim, bir an önce şu lambayı açmalıydım.Mutfağın yolunu yavaş yavaş yarılarken içim huzursuz gibiydi. Hani böyle kötü bir şey yaşayacakmışsın hissi veren duygular olur ya, hani içinin en rahat yerine kurulur da rahatsız eder seni. Heh! İşte onun gibi bir şey.
Mutfağın lambasını yakarken karşıdaki lacivert duvarda koyu yeşil duvar saatiydi, dikkatimi çeken. Saate kısa bir süre şaşkınlıkla baktım. Hayır. Saatin kaç olduğu umrum da değildi. Şaşırdığım konu, o lacivert duvara pek uyumsuz olan koyu yeşil saati hangi kafayla taktığımdı. Daha güzel görünmesini sağlamak varken ne diye bakanın göz zevki bozulsundu ki. Sonuçta yeni insanlardı. Huylarını, davranışlarını doğru düzgün bilmediğim iki insan. Sürahideki suyun bardağı doldurmasıyla birlikte beynime de düşünceler doluyordu. Yavaş yavaş... Dünkü kız... Yeni ev arkadaşları... Balkondaki teyze... Kitaplarım... Uyku... Su... Bardak... Bardak! Ah...Taşmıştı. Nereden geldi aklıma şimdi bunlar?
Suyu içtikten sonra uykuma devam etmek için odama çıktım. Bu kafayla nasıl uyuyacaksam artık.
..
"Allahu ekber, Allahu ekber!"
Merdiven basamağının bile titrediğini düşündüren bu ses çok uzaktan gelmiyordu. Beş altı ev sonra cami denilen bir yerdendi. Bunu biliyordum da gecenin bu saatinde bu adamın ne diye uyanıp bu saçma şeyleri söylediğini hiç mi hiç anlamıyordum. Zorunda mıydım? Iıı... Bazen aslında sırf bunu duyduğum için anlamlarını öğrenmem gerektiğini düşünüyordum. Ama burası özgür ülkeydi değil mi? İsteyen istediğini yapabilirdi. Tabi bunu beni rahatsız ederek yapmaları, çok can sıkıcıydı!
Arkadaşımla birlikte Hollanda da kiliseye gitmişliğim vardı. Şarkı söyleyen o adamlar mı... Ah... Anlattıkları da cabasıydı. Evet, kabul. Şu an değişik bir makamda söylenen bu şeyleri onlara tercih ederdim. İnsanı değişik yerlere götürüyor gibiydi. Ama bu duymak zorunda olduğumu göstermezdi. Sanırım farklı bir yerde ev seçmeliydim. Doğrusunu söylemek gerekirse, evimden bu derece memnunken bu ses rahatsız etmiyordu ama farklıydı işte. Dedem dediğim o adamı hatırlatıyordu. İstisnasız her zaman hemde! He bir de ışıkları yanan şu evler var. Ve dakikalar ilerledikçe sayıları artıyordu. Bu saatte ne akla hizmet uyanık olurlardı ki? Neyse bu da beni ilgilendirmezdi.
Tekrar uyumaya çalışmalıydım. Düşünme Stef, düşünme dostum.! Uyu...
..
Menemen yaparken hafiften şarkı mırıldanıyordum. Kulak tırmalayıcı sesimi duyunca susuyordum mesela... Sonra fark etmeden yine mırıldanıyordum. Sonra da bu halime gülüyordum. Bir dakika, bir dakika. Ben söylemedim değil mi neden bu kadar mutlu olduğumu? Kardeşleri kahvaltıya davet ettim. Erken kalkan erken yol alır diye de... Evet, maalesef uyumadım. Yani uyuyamadım ve güneşin doğuşunu izledim. Çok güzeldi, arada yapacağım bunu. Yapacağım derken şunu da belirteyim, temizlik de yaptım. Bunun sonucu her ne kadar mis gibi ev eşittir bitkin ben olsa da halimden memnundum. Yalnız şu bahsettiğim odaya giremedim. Artık kardeşler gelince hep beraber düzenleriz. Çünkü buna mecburuz. Kardeşler orada kalacaktı ve ben onlara bundan bahsetmemiştim. Ah... Vicdansız değildim. Temizlenecekti sonuçta. Yani çalışacağız.
Patatesler kızarmış, yumurta haşlanmış, kahvaltılıklar da masada ve olmazsa olmazım menemen. Bugün bahçede yemek için güneşli bir Pazar. Ve ben uğramadığım o bahçeyi hazırladıklarım ile mis gibi kokuttum. Gönül isterdi ki bahçe gül, çiçek koksun. Ne yapayım uğraşmak istemiyorum. Çocuklarda idare etsin artık.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Rabbini Kalbinde Hisset
SpiritualÖlüm! O nasıl bir boşluktu öyle? Ölümle yüz yüze gelmişti Stef. Şimdi iki seçenek vardı. Ya candı ya da canandı. Verdiği karar, canını seçerken cananını da kazandırdı. Ah... Kim derdi ki... Karanlıktaydı. Zifiri karanlık bir boşluktaydı. Ardından...