-24.Bölüm- "Sil Baştan"

3.6K 1.3K 71
                                    


...

"Gençler, oturun da bir çay içelim. Ayakta kaldınız." diyen patron yüzünde aynı gülümseme ile yanımızdaki boş bir masayı gösteriyordu. Mahcup olduğu her zamanki gibi her halinden belli olan Selim "Yok abi, çalışalım biz." diyerek Sami'ye kaş göz işareti yaptı. Sami de anlaması gerekeni anlamış gibi harekete geçti. Yanımıza doğru gelen patron, "Bugün de böyle olsun çocuklar. Hem Selçuklar idare eder. Oturun bakalım." diyerek bir sandalye çekip oturdu. Bizde oturacakken Sami'ye bakıp konuştu. "Sen!" Sami elleri masanın üstünde oturup kalkmak arasında kalmış halde sordu. "Ben?" Patron gülerek devam etti. "Sen bize, bir çay yapıp da getirsen ne güzel olur." Şaşırmış ifadesinden sıyrılıp gülen Sami "Haklısın patronum. Ben gideyim bir tavşan kanı getireyim de çay görün." diyerek içeri girdi. Patron sahte bir korkuyla "Bu çocuk her böyle deyişinde, tavşan kesecek diye korkuyorum." dediği an Selim ile gülmekten kendimizi alamadık.

Toparlanıp konuşmaya daldığımız sıra da Sami geldi. Çayları ve yanında çerezleri servis ederken, patron eline bardağı aldı ve yukarı doğru kaldırdı. Bayık gözler ile "Sonra da böyle çay getiriyor, hüsrana uğruyorum." diyerek gözünün üzerinden Sami'ye baktı. Sami yerine otururken "Aşk olsun patronum. Bari misafirim varken demeyeydin." diye gerçek olmadığını anladığımız bir kırgınlık sergiledi. Bu çocuğun hiç mi pili bitmezdi? Selim ile gülerek ikisini izliyorduk. 

"Aşk olsun tabi ya! Aşk olmazsa halimiz ne olurdu?" diyerek karşılık verdi patron. Her sözü ile küçük kahkahalar atan dudaklarım sakinleşip tebessüm oluşturdu. "Öyle patronum. Çay olmasa ne olurdu halimiz?" diyerek çayını içti Sami. Patron da bir yudum çekerek eşlik etti. "Yaa... Bir de tavşan kanı olsa!"

Sami dahil, hepimiz gülmüştük. Konuştukça, konuşmuştuk. Muhabbet öyle güzeldi ki uzun zamandan beri bunun hasretiyle yaşadığımı şu an fark ediyordum. Bunlar ne içten sözlerdi böyle... Ne kadar da anlam dolu konuşmalardı. Ne kadar da rahat hissetmiştim kendimi. Oysa bu huzuru nerelerde aramıştım. Şu ortamın tam zıttı mekanda, şu insanlardan nice farklı olanlar da... Israrla ona Orhan amca, dememi isteyen patrona hiç amcam olmadığını ve bu hitaba çok yabancı olduğumu bile söylemiştim. O da bana "Bizde amca boş bir kelime değildir evladım. Teyze anne yarısı, amca baba yarısı... Babamıza gösterdiğimiz saygının sevginin aynısını gösteririz. O da bizi evlatlarından ayırmaz, canından can bilir. Hee... Öz değilsin, niye bunları anlatıyorsun, deme sakın! Nice öz olup da vazifesini yerine getirmeyenler var. Bir de öz olmayıp manevi anlamda samimi olanlar var." diye bir konuşma yaptı. "Öyle ama daha öz babam babalığını yapmıyor." diye samimiyetine güvenip konuşmuştum bende. "Öz, üvey, manevi... Bunlar sadece lafta zaten oğlum. Önemli olan kalpler birbirine ısınsın. Öyle ya hepimiz ademdeniz, adem ise topraktan." Hiç unutamayacağım bir söz söyledi sonra. "İstersen amcan da olurum, baban da. Yeter ki, kalbin ısınsın." Sonra Selim de eşlik etti. "Tıpkı babamla hiç yüz yüze görüşmediği halde, bize amcalık yaptığı gibi..." Elim çenemin altında dikkatle onları dinlerken Sami de konuşmadan edememişti. "Tıpkı babamın da, yaptığım çayı beğenmediği gibi..." Ve tekrar gülmüştük. Gülerken ise kısa bir anlığına saçı sakalı beyazlamış, yeşil gözleri ile beyaz yüzüne her baktıkça ne kadar iyi olduğunu düşündüren, adeta bu dünyadan değilmiş gibi muazzam bir görüntüye sahip olan, yüzünde inceden de olsa gülümsemesi eksik olmayan bu adamı izledim. Şef ile kıyaslamak gerekirse o kadar farklıydı ki... Yaşları aynı gibi görünse de ağzından çıkan sözün her harfine kadar farklıydı.

"Orhan amca, sizde isterseniz eğer, bir daha muhabbet etmek isterim. Sami ile Selim belki de muhabbetinize doymuştur ama ben daha yeni buldum." diye bir itiraf çıktı ağzımdan. "Abi patronumun muhabbetine doymak mümkün mü ya? Hem biz zaten buradayız hep. Sık sık ziyaret edersin artık." diye sırtıma hafiften vurdu Sami. "Kapım size her zaman açık evlat. Sizin gibi temiz kalpleri bulmak çok zor." dediği sırada utancımı yüzümden anlamaması için başımı eğdim. Onun kalbi o kadar temizken, karınca kardeşler bu kadar iyiyken, ben... Ben neden bu kadar kötülük yapıyordum? Bir de bulmak çok zor diyor. Şu an gözümde bulunmaz bir Hint kumaşı kadar değerli olduğunu bilmiyordu. Selim "Artık akşam sohbetlerine Stef'i alıp geliriz." dediği sırada Sami şaşkınlığını belli ederek "Anlamadım?" diye sordu. "Neyini anlamadın?" diye güldü Selim. "Ne anlamam gerektiğini anlamadım." diye ikimize tuhaf bir bakış attı Sami. Selim gülerek konuştu. "Stef yeniden ev arkadaşı olmayı teklif etti. Bende kabul ettim." dedikten sonra birkaç saniye kadar Sami'yi izledik. Öylece abisine bakıyordu. "Ne oldu, gelmek istemiyor musun?" diye sordum bende gülerken. Biraz sonra ellerini masada birleştirip gayet ciddi halde konuştu. 

Rabbini Kalbinde HissetHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin