Selamun aleykum. Hayırlı akşamlar. Her şey gönlünüzce olsun. Allah'a emanet olun.. :)
Kırpıştırdığım gözlerimi elimle ovalayıp sağ tarafıma döndüm. Gözlerimi tam olarak açtığımda giysi dolabını görmem ile ölmediğimi anlamıştım. O halde bugün günümü çok iyi geçirmeliydim. Eğlenceli bir günü hak ediyordum artık.
En iyi kıyafetleri giyip, en güzel kahvaltıyı yapmalıydım. Hatta en güzel yollardan geçip, en güzel yerlere varmalıydım. Ahh Stef... Uyandın artık, hatırla!Pekala, şimdi yataktan kalkıp geceliklerim ile birlikte yumurta, çay, ekmek üçlüsü ile kahvaltımı yapmalıydım. Yalnız olunca tokluk hissettirmiyorlardı tabi. Ne çayın tadı vardı ne de yumurtanın sarısının. Neyse ne, kalk artık Stef ve hazırlan!
(...)
Üzerime bordo gömlek ile siyah kot pantolon geçirirken, yakışmış mı demeden çıkmıştım odadan. "Üzgünüm, ayrılık vakti."
Ardından telefon ile şarj aletini birbirinden ayırıp evden çıktım. Nereye mi? Masum bir kızı, kandırmaya devam edeceğim bir adet hastane odasına tabi ki.
(...)
Kapıyı tıklattığımda "Gelebilirsin." diyen ses ile kulpu çevirdim. Kesinlikle Tuğra denilen doktorun sesiydi. İçeri girdiğimde gülümseyen bir Mısra görmüştüm. Bir de diğer kız. Iıı... Mısra'nın kuzeni olan. "Günaydın herkese." O ara Tuğra ile tokalaştım. Samimiyetsiz tavırları ile karşılık vermişti. Kızların da "Günaydın." demeleri gelmişti kulağıma. O kız ile tokalaşacağım sırada Mısra'nın dikkatle beni izlediğini görmüştüm. Kıskanabilirdi ki haklıydı. Haklıydı sanırım. Çünkü bu kumral kız oldukça bakımlı bir kızdı. Geçen bu kadar dikkatimi çekmemişti, nedense... Her neyse uzaktan merhaba gibisine mimik gösterisinde bulunup Mısra'nın yatağının yanındaki sandalyede oturdum. Şu andan itibaren diğer ikisiyle muhatabımı kesip, Mısra'ya yönelmeliydim.
"Nasılsın?" derken Tuğra'nın sorusunu duydum. "Mısra'ya yardımcı oldun, anlıyoruz ama neden çok sık geliyorsun?" Numaracı şarlatan, seni!
İzin vermiyorlardı işte arkadaş! Ne Mısra ile konuşmama ne de sinirlerimin bozulmamasına!
"Mısra'nın tedavisi henüz başlamamışken, neden hala buradasınız doktor?" Kurduğum cümlenin saçmalığına içten içe gülerken Tuğra cevap verdi. "Kontrollerini yapmam gerekiyor çünkü."Karşımda masada oturmuş, karşısındaki sandalyede Mısra'nın kuzeni, ellerinde fincanlar ile ne kontrolü yaptığını sanıyordu bu adam! Beni yine delirtecekti!
Başımı Mısra'ya çevirdiğimde onun kahve içmediğini gördüm. Gözlerim Mısra'da iken konuşmaya başladım.
"Elinizde fincanlar, acaba Mısra biz kahve içerken konuşmalarımıza ne kadar sabredecek kontrolü yapıyorsun, öyle mi?"
Sonlara doğru, sakin olan sesimi kontrol edemediğim için sinirli çıkmıştı. Bunu gözlerim hala Mısrada iken bakışlarından daha net anlamıştım. Ürkek yavru ceylan misali...Doktor şaşırmış ya da sinirleriyle baş ediyor olmalı ki bir süre ses gelmedi.
"Sen..." diye cümleye başladığı sırada Mısra ona dönerek "Tuğra, bizi yalnız bırakır mısınız?" diye sorduğunda diyeceklerini yutup "Birazdan geleceğim." diyerek diğer kızın hiç sesini duymadan ikisi de odadan çıktı.Başımı Mısra'ya çevirdiğimde yatağından doğruldu ve başını eğdi. Ellerini birleştirmiş parmaklarıyla oynarken konuştu.
"Bordo... " dedi ve ekledi.
"Çok yakışmış." dediklerini anladığım sırada şaşkınca ona bakıyordum. Gözlerimi üzerime çevirdiğimde görebildiğim kadar bordo renk gömleği inceledim. Bir kız sırf bu gömleğin yakıştığını söylemek için al al olmuştu az önce. Bu çok tuhaftı.
Mısra'nın tekrar bana baktığını anlayınca gözlerimi ona çevirdim. "Ayrıca beni onlardan kurtardığın için teşekkür ederim." Bir şey diyeceğim sırada gözlerini büyüttü ve "Hiii!" diye bir ses çıktı ağzından. "Ne oldu?" diye soracağım sırada "Bir dakika..."
Elini boynuma yavaşça dokundururken "Buraya ne oldu Tarık?" diye korkuyla sordu. Yarayı fark etmesi kötü olmuştu. Ve evet, parmağını yaranın üzerine değdirmesi de. Babasının kestiği yere, üzülerek bakıyordu küçük kız.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Rabbini Kalbinde Hisset
SpiritualÖlüm! O nasıl bir boşluktu öyle? Ölümle yüz yüze gelmişti Stef. Şimdi iki seçenek vardı. Ya candı ya da canandı. Verdiği karar, canını seçerken cananını da kazandırdı. Ah... Kim derdi ki... Karanlıktaydı. Zifiri karanlık bir boşluktaydı. Ardından...