-23.Bölüm- "Yeniden"

3.2K 1.3K 72
                                    

Selamun Aleykum güzel insanlar. Veee iyi okumalaar:)

(...)

Ferhat yapabileceğim iş için birkaç şey anlatıp yarın başlayabileceğimi söylemişti. Tabi "Sen bu işi oldu bil ve çok takma, senin daha da önemli işlerin var." demeyi de ihmal etmemişti. Yemeğe çıkıp karnımızı doyurduk. Konu konuyu açıyordu, konu açıldıkça sıkıntım artıyordu. Çok keyifli sohbeti olan şef, ne zaman konuyu kızına getirse sinirlerim tepeme çıkıyordu. Yine o anlardan birindeydim işte.
"Madem Mısra din konusunda bu kadar ısrarcı, derhal şu dinin gerekenlerini bilmen gerekiyor."

Duymamış gibi telefonumla ilgilenmeye başladım. "Böyle davranma ikiz! Buna tek sen mecbur değilsin. Eğer hasta olmasaydı, diyeceğimi bilirdim ya ben!"
Telefonu masanın üzerine bırakıp gözlerimi Ferhat'a sabitledim.
"Ne derdin?" diye bir soru yönelttim. Neden sormuştum hiç bilmiyorum.

Ferhat da beklemiyor olacaktı ki gözleri hafiften büyüyüp bir süre bekledi. "Ona böyle şeylerle uğraşmamasını söylerdim herhalde." diyerek cevap verdi sonra.
"Nasıl şeylerle? " diye tekrar sordum istemeden. Çayını karıştırıp"Böyle dini konularla..." diyerek hızla çay kaşığını bardaktan çıkarttı. "Hastalığı dert değilmiş gibi boş boşuna böyle şeylere kafasını yoruyor."
"Sen bir dini benimsemiyor musun, şef? " bu saçma soru yığınları, psikolojimin ne kadar bozulduğuna kanıttı.
"Be benimsiyorum." diyerek kekeledi sebepsizce.

Belki de gerekli sebebi vardı. Aman ya! Kapatıp konuyu eve gitmeliydim artık.

"Bundan sonra ne yapmam gerekiyor, peki?"

"Benim sana yardımım olmaz ikiz. Sana hemen özel imam tutmalıyız." diyerek gergin hallerini bir kenara atarak dudağının kenarını alayla yukarı kıvırdı. "Bakarsın müslüman olursun ha!"

İhtimal vermeye dahi sabrım yokken "Senin gibi mi?" diye karşılık verdim. Bardağı sımsıkı tutan elimi gevşetmeye çalıştım. Sakin olmalıydım. O ara şef kahkaha atmaktaydı. "Beni her geçen gün şaşırtıyorsun." diyerek devam etti muhteşem gülmesine(!) Şaşırılacak insanım doğrusu! "Bana bir daha böyle şakalarla gelme! Şu işi bitirdikten sonra yüzünüzü görmek isteyeceğimi sanmıyorum."

"Hadi ama ikiz! İyi bir dostluk edindiğimizi sanıyordum." Kahkaha atma sırası bendeydi işte. Boynumdaki yaraya bakmamaya çalışan şef, dost olduğumuzu zannediyormuş! Gergin hallerini tekrar takınan Ferhat'ı daha fazla çekmek isteyeceğimi sanmıyorum. "Yemek için teşekkür ederim. Neyi, kimi ayarlayacaksan mümkünse fazla soru sormayan biri olsun. Hele hayatıma karışacak olursa, seni daha da şaşırtabilirim."

Zorla olduğu her halinden belli olan bir gülücükle "Yeter ki sen iste be ikizim! Saat kaç gibi gelsin istersin?" diye sordu. "Sabah Mısra'nın yanına gidip, oradan şirkete geçerim. Artık kazandığım parayı yemek istiyorum." Cümlemi devam ettirmeme izin vermeden konuştu."Sen her verdiğim parayı hak ediyorsun Stef! İste daha fazlasını vereyim."

Elimi öne doğru uzatarak susmasını sağladım. "Lüzum yok. Nitekim borcumu ödüyorum. Daha fazla borca gerek yok."

Sıkıntılı şekilde kafasını salladı. Sonra konuşmaya başladı. "Tamam, ne dersen o. Akşama doğru size yollarım o zaman. Gereken şeyleri söyler, gider. Gerektiği zaman da gelir. Uyar mı?" Başımı onaylarcasına sallarken aklıma geleni dile getirdim. "Bunu illa bir insanla mı halledebiliriz? İnternet pek uygun değil, onu biliyorum ama ne bileyim, kitap gibi ulaşabileceğim bir kaynak yok mu?"

"Doğrusu, doğruluğundan şüphe duyulmayacak bir kitap var ama..." Saçını hafiften kaşıyarak mırıldandı."Sen anlamazsın büyük ihtimal." Fazla kafa yormaya gerek yoktu belli ki. İmam mı diyorlar ne diyorlarsa artık, o adam her sorduğumu söyler, ne yapmam gerektiğini anlatırdı. Anlatırdı herhalde. İşi buydu! Böylelikle Mısra'ya nasıl davranacağımı, Tarık'a daha çok nasıl benzeyebileceğimi öğrenmiş olurdum. Bu da eşittir, Mısra'nın mutlu olması. Hem şöyle bir düşündüğümde her şey oyundan ibaretse, Tarık'ın dinini benimsiyor gibi yapmak da bana bir zarar vermezdi. Tabi bu Ferhat'ı haklı çıkarmazdı. Bu yüzden konuşulanlar bittiyse hızla kalkmalıydım." Mesaj attığımda adamı gönderirsin evime. Şimdi gitmem gerek." diyerek kalkmaya hazırlandım. "Tamam Stef. İyi akşamlar." Başımı hafiften sallayıp restorandan çıktım. Sahilde biraz yürüyüp güneşin tamamen batmasını bekledim. Kızıllığı ile birlikte gözden kaybolan güneşe gülümsedim. Sahi ne kadar da çok benziyorduk. Batıp, doğuyor... Kimine zarar veriyor, kimine yarar sağlıyor. Kimini yeşertiyor, kimini solduruyor. Kendine bir faydası var mıydı acaba? Merak konusu...

Rabbini Kalbinde HissetHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin