(...)
Rezil oldum demiş miydim?Dudaklarımı araladığım arada hiç düşünmeden "Be ben..." diye bir ses çıkmıştı o, "be ben" diyen benden. Niye kekeliyorsun, niye düşünmeden konuşuyorsun oğlum! Gözlerinin rengi tam çözülemeyen bu adam bana şaşkınlıkla bakıyordu. Muhtemelen elli yaşlarındaydı. Sert kalıbı vardı ve boyu benden birkaç santim uzun gibiydi.
Onun şaşkın haline mi şaşırsam yoksa kendi rezilliğime mi küfretsem bilemedim. Hafiften beyazlamış siyah saçları, yeni tıraş olmuş izlenimi veriyordu. Lacivert takım elbisesi ise onu şık göstermeye yetmişti. Bu kadar süzüldüğün yeterdi beybaba, gitmeliyim. "Af edersiniz, gitmeliyim." diyerek biraz sağa kayıp gözlerimi çıkış kapısına sabitledim. Oraya kadar yürüyecek, bu saçmalıklara son verecektim.
"Delikanlı! " diyen adamın sesi gürdü, fakat çok nazik tonda konuşmuştu. Tabii ya! Bu adamı kütüphaneye erken geldiğim zaman görmüştüm birkaç kere. Eşini-kütüphanenin sahibini- bırakmıştı. Eşi de içerideki kadınlardan biriydi. Sima olarak tanıyordum onları ama ne bileyim, ağladıklarını ya da o kadar ciddi konuştuklarını hiç duymamıştım. Genelde güler yüzlülerdi. Ah hoş geldiniz, var mıydı bir ricanız, yine bekleriz efendimlilerdi. Velhasıl bu adam beni eşinin diğeri de... Imm... Ne deniliyordu ona ya? Hemen cızırtılı radyodan bir ses gelirdi."Kütüphanedeki göz rengi belli olmayan kalıplı adamın karşısındaki odada eşi varsa ve yanındaki eşinin kız kardeşiyse adamın neyi olur?" Böyle mi söyleniyordu? Neyse neydi uzatmamam gerekiyordu. Adamın eşinin kapısını dinlemiştim ve beni niye öylece bıraksındı ki. Hadi vur amca veya beybaba! Sende vur da güzel vurulayım. Ama bir kurşunla vurma. Onu kızıl yapacak, hemde büyük zevkle(!)
Tüm bedenini bana çevirmiş adama arkam dönük omzumdan bakıyordum. Kolay kaçmak için, doğru bildin.
"Ben kitapları bırakacaktım sadece. İyi günler."
Benim cümlemi bitirmeme izin vermeden gür sesiyle aynı nazikliği sürdürdü."Ben dedin ama kim olduğunu söylemedin?" Hee, sen orada mı takıldın ya? Stef işte ben. Kapı dinleyen, amaçsız bir Stef. Uykuya düşkün Stef. Neyse ki biraz sonra kumar borcundan ebedi uyku çekeceğim. Muhtemelen bedenimin çürüdüğü yer ormanlık, çalılık arasında olacak. Rahat değildir orası ama olsun. Uyku olsun da diğerleri önem içermiyordu.
"Stef." dedim aklımdan bunlar geçerken. Sanırım birde dudağımın iç tarafını kemiriyordum gülmemek için. Delirmiştim ya hani.
Üstelik adamın daha da şaşkın yüz haline daha da gülesim geldi. Hani şimdi ben kimdim ki bu kadar şaşırılacak? Ne bir topçu, ne bir popçu. Ne bir makam sahibi. Düşünüyorum da, televizyonda sokak programlarındaki arkadan geçip kamerayı fark eden, o tarafa aniden dönüp bir yandan el sallayan bir yandan telefonla akrabalarını arayan... Yok yok hiçbir şekilde ünlü değildim. Kapıda bir tıkırtı olunca oraya çevirdik bakışlarımızı. "Stef!" diyen kumral kadınla birlikte "Ferhat!" diyen siyah saçlı kadının sesi karışmıştı şaşkınlıkları ile beraber. Şimdi şaşırma sırası bendeydi işte. Bu kırk yaşlarındaki kumral kadın, benim ismimi söylemişti. Üç çift göz bana bakmaktaydı. "Ne ayaksınız siz lan!" desem bayanlara lan demiş olurum, ayıp etmiş olurum, vesaire... "Pardon, derdiniz ne acaba?" Yok bu da çok hanım oğlandı. Hanım oğlan mı? O ne demek ya? Ne bileyim kitapta okumuştum sanırım. Şöyle bir cümle nasıl olurdu?
"Benden uzak durun! Ben Stef! Herkese hak ettiğini veren Stef!" Hak ettiği mi, sen mi diye şaşırdın biliyorum. Gülmüş de olabilirsin. Ne yani bundan kastım, adamlara kumar borcunu ödemedim ve canımı almayı hak ettiler gibi bir şey olamaz mı? Üzgünüm. Çok yakışıklı, ultra kaslı, serseri ama çekici ve ıım... Her kızın peşinden koştuğu da demeliyim sanırım lakin bir kıza bakan, sadece onu seven, zeki, zengin hadi birde zengin ama baba parası yemeyen yiğit delikanlıyı da ekleyelim, bütün bu özellikleri içinde barındıran olağanüstü bir karakter... Olamadım. Zaten birkaç saat sonra da kanımın boyadığı çalılıklar arasında beni yalnızlığa mahkum etmek zorunda kalacaktın. Fazla bir şey kaybetmeyecektin anlayacağın. Tabi tüm bunlara şahit olacağın için vicdanın sızım sızım sızlayacaktır ama bu da öyle sanıyorum ki 24 saat sürmez. Her neyse siyah saçlı kadının "Ne işin var burada Ferhat?" demesi ile adam boğazını temizleyip cevap verdi. "Asiye söyledi."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Rabbini Kalbinde Hisset
SpiritualÖlüm! O nasıl bir boşluktu öyle? Ölümle yüz yüze gelmişti Stef. Şimdi iki seçenek vardı. Ya candı ya da canandı. Verdiği karar, canını seçerken cananını da kazandırdı. Ah... Kim derdi ki... Karanlıktaydı. Zifiri karanlık bir boşluktaydı. Ardından...