(...)
Ruveyda...
Bir tebessümünde mest olduğum kadın. Seni sokak kedisine avucunda su verirken gördüğüm ilk o an, zihnimin unutulmaz tablolarından biri oldu. Ben sana her baktığımda o anı hatırladım. Merhametinin elle tutulur cinste büyüklüğü, seni her gün daha çok sevmeme sebep oluyor. Sen aşkı tattığım değil, aşkın gün geçtikçe eksilmeyen bir nimet olduğunu, bereketini, değerini gösteren kadınsın. Şükrünü eda edemem ama nefes alışım da nefes alışını hatırlar, buna şükrederim. Rabbinin kuluna bir gün içinde kesintisiz nefes vermesi, onun için ne kadar kolaysa, kulunun her nefesinde Rabbine şükretmesi de o kadar zordur.
Ruveyda'm... Kolayı herkes yapar, kalan ömrümüzde biz zoru yapmaya çalışalım sevgili.
Her anımızda Rabbimizi hatırlamaya çalışsak ve her yaşadığımızı "Rabbim izin verdiği için oldu, vardır bir hayır." diyerek yolumuza devam etsek, üzülmesek, kırmasak, incitmesek yüreğimizi...
Ve Ruveyda'm...
Rabbimizi daima kalbimizde hissetsek...
Dünyada cenneti yaşasak...
Ve Ruveyda'm!
Cennette de kavuşsak...
Sen benim bu dünyadaki en kıymetli hazinemsin. Çok kelime dökülürdü bu kağıda ancak boğazım gibi kalemde düğümleniyor. Gözlerim doldu mesela... Senin varlığını hissetmek dahi bu koca adamın gözlerini dolduruyor. İyi ki doğdun, iyi ki girdin dünyama... İyi ki güldün bana. Gülistana döndü ömrüm. İyi ki sevdin beni, sevindi gönlüm. Gülüşünden öperim emanetim, kıymetlim, sevdiğim, her şeyim..."
Gözlerimi kapatıp engel olamadığım gülüşümü serbest bıraktım. Ey Tarık efendi, ne duygusal oldun sen öyle? Burun kemerimi sıkarken gözlerimi araladım ve buğulu gözlerle yeşil kağıdı süzdüm. Oldu mu ki acaba? Beğenir mi ki acaba?
Yazarken dokunduğu gibi kalbime, Ruveyda'mın kalbine de okurken işlensin Allah'ım...
Güzelce katlayıp ceketimin cebine koydum mektubu. Kapı sesini duyup telaşla odadan çıktım. Ruveyda mutfağa girmiş Zeynep'ten getirdiği tabakları yerleştiriyordu.
"Ruveyda Hanım."
Başını arkaya çevirip yavaşça beni süzdü. Giydiğim lacivert takım elbisemi ve altındaki çorapsız ayağımı görüp güldü. Evet biraz komik duruyordu ama konumuz bu değildi.
"Tatil tatil bu ne şıklık Tarık Bey." diyerek yanıma doğru yaklaştı. Ben de o ara ayaklarımı birbirinin üstüne koymaya çalışıp Ruveyda'yı inceledim. Kravatıma uzanıp düzelterek yanağıma öpücük koydu.
"Hadi sende hazırlan. Bir yere götüreceğim seni."
"Nereye?" diye merakla sordu.
"Gidince görürsünüz hanımefendi." diyerek muzipçe güldüm.
Ellerini boynuma dolayıp omzuma yaslandı. "Ama ben bugün çok yoruldum. Yarın gitsek olur mu?"
"Hayır, hayır! Sakın yorgunum deme."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Rabbini Kalbinde Hisset
EspiritualÖlüm! O nasıl bir boşluktu öyle? Ölümle yüz yüze gelmişti Stef. Şimdi iki seçenek vardı. Ya candı ya da canandı. Verdiği karar, canını seçerken cananını da kazandırdı. Ah... Kim derdi ki... Karanlıktaydı. Zifiri karanlık bir boşluktaydı. Ardından...