Selamun aleykum:) Bana destek olmaya devam eden sizlereeee sonsuz sevgiler^^
İyi okumalaaar:)
(...)
Arkamdaki adamların varlığını hissederek sinirle yürüdüğüm yolu ne hissedeceğimi dahi bilmeden yürüyordum. Adımları güçlükle basıyordum. Yorulmuştum. İsmini dahi bilmediğim duyguları iç içe yaşıyor gibiydim. Sonunda iki katlı mavi renklere bürünmüş kütüphane görüş alanıma girmişti. Omzumdan arkama doğru bakmaya çalıştım. Bir arabanın önünde duran takım elbiseli adamla göz göze gelince önümdeki çift geçişli kapıya baktım. Tamam, öncelikle sakin olmalıydım ki şu kalbim sussun. O susunca dilim konuşsun. Bu arada sadece mantıklı yanım devreye girsin tabi. Çünkü bunlar aklıma da kalbime de doğru gelen şeyler değildi. Durumun devam etmesi için baş rolün mantık olması gerekiyordu.
Derinden bir nefes alıp dışarıya üfledim. Bir iki öksürükle boğazımı temizledim ve şimdi girmeliydim.
İçerinin ılık atmosferi her zamanki gibi, o en sevdiğim derinden gelen kitap kokusu ile karışmıştı. Mor odanın kapısına göz gezdirdim. Kapı kapalıydı ve etrafında kimse yoktu. Sağ taraftaki kahverengi deri koltuklara baktım. Birkaç kişi gelmişti ve kitap okuyorlardı.
Mor odaya adım atarken rakamı geçmiş, sayılara gelmiştim. Halbuki çok az mesafeydi. Şaşırılacak şu ki yüze bile gelmiştim. Ah ayaklarım... Yürümüyorlardı ve olduğum yerde durup, gözlerim kapıda sayı sayıyordum. Tamam Stef, adamların dediklerini düşün. En fazla yarım saatim vardı ve lanet olsun yarım saat sonra beni yanlarında görmezlerse Sami'nin okuluna gideceklerdi. Ona zarar gelmemeliydi. Parayı alamasam bile buna izin veremezdim! Şimdi yürü ve şu lanet teklifi kabul et!Bir iki adım atmıştım ki kapı açıldı. Adımlarım durduğunda pür dikkat odadan çıkan kişiye bakıyordum. Neydi ismi? Ferhat. Gözleri yerden beni bulunca şaşkınlık ile memnuniyet arasında gidip geldi. Kapıyı usulca kapatıp hızla yanıma ulaştı.
Geleceğini biliyordum, bende seni bekliyordum, beni çok şaşırttın hiç beklemiyordum, sonunda doğru olanı yaptın evlat gibi yahut parayla her şeyi elde ederim ben gibi bir şey dahi beklerken o, gayri ihtiyarı gülümseyerek kulağıma doğru eğildi ve "Hayat memat meselesi mi?" diye sordu. Gözlerim benden habersiz çoktan açılmıştı. "Hadi ama giderken seni gördüm ve hayatta geri gelmezdin. Hayatta geldiğine göre hayatınla ilgili sıkıntı var demektir." diye konuştu aynı sessizlikte. Başımı hafifçe salladım. Bu konuşmanın verdiği cesaretle "Paraya ihtiyacım var. Yoksa kabul etmezdim. Bu para karşılığı yapmam gerekenin en iyisini yaparım. Paraya şimdi ihtiyacım var ama." diye kendimden emin bir şekilde konuştum. Ya da bunun için çabaladım.
Adam, gözleri kısık beni inceledikten sonra "Benimle gel." diyerek ilerledi. Onu takip ederek merdivenin arka tarafındaki odaya girdim. Burası küçük iki masadan oluşan bir odaydı. Daha önce dikkatimi çektiğini söyleyemem. Sandalyeye oturup karşısına oturmamı işaret etti. Oturup ellerimi masanın üzerinde birleştirdim. Ellerimi inceliyordum. Eller... Ah olmasa ayrı, olsa ayrı dert olan eller...
"Ne halt yedin, anlat bakalım."
Kulaklarım bunları duyduğunda gözlerimi kaldırıp adama baktım. İlk defa yabancı biri beni bu şekilde yargılıyordu belkide. Aynen öyle, bu da çok garip bir his. Başımı sol omzuma doğru eğdiğim de "Bazı dertler vardır. Kimse karışmasa kişi halleder aslında. Ama izin vermezler. Bazende öyle dertler olur ki biri elini uzatmasa bataklıkta kalakalırsın." dedi. Bu sefer de gözleri masanın üzerinde geziyordu.
"Halledebileceğim bir dert." dedim kararlılıkla. Sadece parayı verse olmuyor muydu sanki, ona ne oluyordu ki? Kimse derdimi sormamışken...
"Sana elini uzatacağını söyleyen mi oldu velet? Belki ben karışmak isteyenimdir ha!"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Rabbini Kalbinde Hisset
SpiritualÖlüm! O nasıl bir boşluktu öyle? Ölümle yüz yüze gelmişti Stef. Şimdi iki seçenek vardı. Ya candı ya da canandı. Verdiği karar, canını seçerken cananını da kazandırdı. Ah... Kim derdi ki... Karanlıktaydı. Zifiri karanlık bir boşluktaydı. Ardından...