O... O kadar masumdu ki, dünyadaki tüm kötülüklerden arınmış gibi. Yeni doğan bir bebek kadar temiz, bir ölü kadar zararsız. Baktıkça bir daha bakılmak istenen vasat bir bahçenin gülü gibi. Tıpkı kardeşim gibi. Ve ben... O kadar suçluyum ki, dünyadaki tüm pislikleri içime çekmiş gibi. Canlı bomba kadar vahşi, aldığım nefes sayısı kadar zararlı. Baktıkça bir daha bakmak istenmeyen kuyunun dibindeki, en ücra nokta gibi. Tıpkı kardeşini bile koruyamayan abi gibi.
Ne yapıyordum ben! Onu daha fazla üzmek miydi amacım? Her şey belliydi işte, o gece beni kendinden uzaklaştırmaya çalışıyordu. Başka ihtimal olamazdı. Ne bu kız ne de dostum bu karakteri hak etmiyordu. Diğer imkansız seçenekler de dahil.
"Ben..."
Cesur olmayı, 14 yaşında korkudan titreyen bedeninden mi öğrenmiştin Stef! Aıh! Beceriksiz korkağın tekiydim. Söyle işte ne söyleyeceksen, bir zamandan sonra unuturlar! Fikrini niye değiştiriyorsun ki! Peki ne işime yarayacaktı? Sadece onu üzecektim. Saçlarını örttüğü için dalga geçip ağlattığım kızı... Aptal herif! Onu daha fazla mı üzmekti amacın! Saniyeler içinde değişen fikirlerimi okyanusta boğmak istiyordum!
"Ben özür dileyecektim. Geçen gece olanlardan. İsteyerek olmadı hiçbir şey." diye yutkundum. Başı hala önüne eğikken arkamı dönerek evin yolunu tuttum. Zor çaba eve girdiğimde koltuğa oturdum. Kapanan gözlerim ile sessizliği dinledim. Tuhaftır ki iç sesim bile susmuştu o an. Duvardaki saat bile "tık, tık" demiyordu. Sanki her şey benim yolun sonunda olduğumu biliyordu. Yorulmuştum artık. Bedenimin yorgunluğu değil de şuralarda bir yerde... Evet evet, tam oradan bir et koparılıyormuş gibi canım acıyordu.
Başımı geriye yasladığımda boş tavanın, en az içimdeki boşluk kadar boş olduğuna şahit oldum. Yavaşça kapanan göz kapaklarıma, bir daha açılmamasını umarak yardım ettim.
(...)
Sıcak bardağı tuttuğum elim, diğerine göre şanslı gibiydi. "Hava bu kadar soğukken bahçede oturmak ne kadar akıllıca?" diyorsundur şimdi. Öleceği günü bilerek yaşamak kadar, akılsızlıktı yaptığım.
Çayın sıcaklığı boğazımı hafiften yakarken yeni doğmuş olan güneşin evlerin arasından yanıma ulaşan ışıklarına gözlerimi kapattım. Gökyüzü aydınlanmadan uyuya kalmış olduğum koltuktan, vücudumun ağrısına ağrı katarak uyanmıştım. Karışık bir rüya görmüştüm. Dedemin "Büyüyünce çok mutlu olacaksın." demesi küçüklüğümden kalan bir anıydı. Ama bunu rüyamda görmek, düşündükçe bile içimi titretiyordu. Çünkü dahası vardı. Ben en iyisi şu rüyayı baştan anlatayım.
Dedem denilen o adamın evinin yanında bir küçük havuz vardı. Yüzülmek için değil, içinde sayıları çokça olan küçük balıklar bulunduran bahçeye mavi rengiyle güzellik katan bir havuz. Dedemle havuzun yanında oturup balıkları seyrederdik. Balıklardan konuşurken birden bana dönüp "Büyüyünce çok mutlu olacaksın." demişti. Bir sevinçle "Kardeşim?" diye sorduğumda "O da seninle birlikte daha çok mutlu olacak." demişti.
Rüyamda da o günü gördüm. Aynı şekilde havuzun kenarında oturuyordum. Dedem yine o sözü söyledi ve aniden yüzü gençleşti. O kadar genç olmuştu ki tıpkı babama benziyordu. Bense çocukluğumdan şimdiki halimi almıştım. "Büyüyünce mutlu olmadım!" diye bir an da bağırdım. Dedem yine o zamanki gibi gülümseyerek "Daha büyümedin." dedi sakince. Bense bu sakin haline daha çok sinirlenmiştim. "Kardeşim de benimle mutlu olmadı!" dedim hepsinin onun suçu olduğu bilincinde. "Kardeşin de sen büyüdüğünde seninle birlikte mutlu olacak." diye gülümseyerek konuştu. Gerisi karanlıktan ibaretti. Hayatımı mahvettiği yetmemiş gibi rüyalarımı da kabusa çevirmişti. Gözlerimi açtığımda kulağımda kalan tek ses"Esselatu hayrun minennev." olmuştu. Boynumu tutarak kalktığımda buzdolabı kapağındaki suyu içerek kendime gelmeye çalışmıştım. Böyleydi işte. Garip başlamıştım, bir o kadar garip olan hayatımın yeni gününe.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Rabbini Kalbinde Hisset
SpiritualÖlüm! O nasıl bir boşluktu öyle? Ölümle yüz yüze gelmişti Stef. Şimdi iki seçenek vardı. Ya candı ya da canandı. Verdiği karar, canını seçerken cananını da kazandırdı. Ah... Kim derdi ki... Karanlıktaydı. Zifiri karanlık bir boşluktaydı. Ardından...