Yine kaldın içindeki boşlukla,
Dolması için çaba mı verdin ki?(...)
Kalbimin en derinlerinde hissettiğim boşluk, dolmuyordu. Dolmayacaktı da biliyordum. Yine kalbimde hissettiğim acı, hüzünle kavrulmuş, bir kasede önüme sunulmuştu. Biraz çaresizlik, biraz da bilinmezlik serpiştirilmiş, mutsuzluk diye adlandırılmıştı. Mutlu günlerimi bu bedenin anılarına çok görmüş hayat, o kasedekileri yavaş yavaş yedirmişti bana. Mutsuzluk ve içimdeki boşlukla beraber, aklım neler yapması gerektiğini düşünmüyor, vücuduma komut vermeye tenezzül dahi etmiyordu. Çekmişti ellerini sırtımdan. Bir adım geriye gitti. Pekala
şimdi bu saçma halime son vermeliydim. Ne demişti Selim "Ben evleniyorum gardaşlar!" En samimi, en mutlu haliyle söylemişti. "Hayırlı olsun abim." diyen Sami de en samimi haliyle abisinin mutluluğunu paylaşmıştı. Bense, bana sarılıp "Çok mutluyum kardeşim." diyen bu kahverengi gözlü adamın sarılmasına dahi karşılık vermemiştim.Kendimi toparlamam gerekiyordu. Çünkü "Neyin var Stef?" diye mutlu hallerini yok sayarak tüm ciddiyeti ile sormuştu, Selim.
Boğazımı temizleyerek "Tebrik ederim, kardeşim. Ben..." Ne diyecektim. Kendim bile bilmediğim duyguları nasıl dile getirecektim ki! "Ben evliliğin bir an da olmasına şaşırdım sadece. Bizim ülkede öyle değil de..." diye mırıldanmıştım. Harika! Çok becerikli bir yalancıyım. Olmayan bir şeyi yazmıştım resmen.
"Aman be abi. Evleniyoruz dediysek bugün değil ya... Oturun oturun, anlatayım. Allah'ım sana şükürler olsun. Hala içim içime sığmıyor." diyerek koltuğa oturdu heyecanla.
Sami abisinin bu hallerine hafiften gülerken, ben hala kendimi toparlamaya çalışıyordum."Aslında bunu anlatmaktan pek hoşnut değilim, yani... Utanıyorum gibi bir şey. " dediğinde Sami bir kahkaha attı. "Kızlar gibi anlatmaktan mı utanıyorsun. Utanma ya insanlık hali be abim." diye gülerken Selim yanındaki yastığı Sami'ye çoktan fırlatmıştı.
"Bak ya! Anlatmayacağım şimdi." diyen Selim 'in sözünü yine Sami'nin kahkahası devam ettirmişti. "Şimdu da trip atıyor daa! Ha bu uşağun gidişatu iyi değuldur." diye bana bakarak konuştu Sami. Belli belirsiz tebessüm ederken Selim de gülmüştü.
"Tamam, dinleyin bakalım."
Söyleyeceklerini bekliyordum. Hayır hayır, içimdeki boşluk, huzursuzluk, mutsuzluk ve ben söyleyeceklerini bekliyorduk."Onun fakültesine gidip onu aradım ama şaşırılmayacak bir şey ki, bulamadım. İlahiyat okuyor. Duyuru panosunda bir kaç arkadaşıyla birlikte isimleri vardı. Bir proje tanıtımı için... İsimlerinin yanında da numaraları vardı. Allah tarafından görmüştüm işte... Ve bir cesaretle mesaj attım."
"Mesajda ne yazıyordu." diye hevesle soran Sami'ye "Söylemem." diye karşılık verdi Selim. Ona özel olduğunu, evladını koruyan bir baba gibi korumacı çıkan sesinden belli ediyordu.
"Ya abi ya, iki taktik öğreneceğiz şurada..." diye gülerek ısrar eden Sami'ye dayanamamış olsa gerek biraz bekledikten sonra "Onunla bugün önemli bir konu konuşacağımı, bu sürenin daha fazla uzamaması gerektiğini, ve çalıştığım çay bahçesinin adresini bir de saati yazdım. Sonuna da şey, benim olduğumu anlaması için bekleyenden beklenene diye not düştüm. " dedi çekingen bir edayla."O kızın yerinde olsaydım senin olduğunu anlamazdım." diye güldü Sami.
"O anladı çok şükür." diye tebessüm etti Selim."Anlamama ihtimalini düşünmek bile istemiyorum."
Sonra biraz bekleyip devam etti.
"Tam da aynı saatte, yanında bir kız arkadaşı ile geldi." "Kız arkadaşı ile mi?" diye sordum şaşırarak.
"Evet, dinimize uygun olanı bu çünkü. Yalnız olmamamız gerekiyordu." diye sakin haliyle sorumu cevapladı Selim. Anladığımı belli edercesine başımı salladım. Tabiki de anlamamıştım. Bu dini anlamıyordum. Onların mutsuzluklarını isteyen bu dini benimseyenleri, hiç anlamıyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Rabbini Kalbinde Hisset
SpiritualÖlüm! O nasıl bir boşluktu öyle? Ölümle yüz yüze gelmişti Stef. Şimdi iki seçenek vardı. Ya candı ya da canandı. Verdiği karar, canını seçerken cananını da kazandırdı. Ah... Kim derdi ki... Karanlıktaydı. Zifiri karanlık bir boşluktaydı. Ardından...