Giriş

6K 175 39
                                    

Akdeniz'in küçük sahil kasabasında güneş yine güzel bir güne doğmuştu. Tatil için buraya gelen turistler mis gibi deniz havasını ciğerlerine çekmek ve gün doğumunu doya doya seyretmek için sahilde yürüyüşe çıkmıştı erkenden.

Kasabanın tarih kokan çarşısında, müşterilerini bekleyen esnaflar çoktan kepenklerini açıp çalışmaya başlamıştı. Yaz geldiğinde kasaba halkı daha bir keyifli olurdu. Çünkü yaz demek onlar için bereket ve bol kazanç demekti. Hediyelik eşya satan dükkana doğru ilerleyen genç komşu esnaflara "Günaydın" diyerek yürüyordu gülümseyerek.

Kuyumcu dükkanının camlarını silen çırağa da "Günaydın" diyerek yan taraftaki dükkanın kepenklerini açtı. İçeriye girip rafları düzenlemeye ve eksik malları tamamlamaya koyuldu.

O çalışırken içeriye giren bir kız "Günaydın Tolga. Hayırlı işler" dedi gülümseyerek.

"Günaydın. Size de hayırlı işler."

Uzun boylu, sarışın, mavi gözlü gence iç çekerek baktı. Bu çocuktan uzun süredir hoşlanıyordu. Fakat gencin bundan henüz haberi yoktu. İrem'in yaşı ondan epey küçüktü. Tolga en yakın arkadaşının kardeşini kendi kardeşi gibi görmüştü her zaman.

Elindeki bardaklardan birisini "Çay yapmıştım. Dükkanı açtığını görünce sana da getireyim dedim" diyerek uzattı gence. Onun ilgisini çekmek için hergün elinden geleni yapıyordu.

"Teşekkür ederim" diyerek bardağı aldı kızın elinden.

"Haberin var mı? Yarın Emre Abim geliyor."

Geldiğinden beri ilk defa gözlerini yaptığı işten çevirip İrem'e baktı şaşkın bir şekilde. Abisinin ismini duyunca yüreğinin en derinlerinde hissettiği sızı bütün bedenini sardı birden. O an aklından geçen kelimeler bir düğüm misali boğazına dizildi. Elleri titredi ve kalbi hızla çarpmaya başladı istemsiz bir biçimde. Çok geçmeden kendini toparlayan genç dişlerini sıkarak başını tekrar hediyelik eşyaların olduğu raflara çevirdi.

"Gözünüz aydın."

"Teşekkürler. Annemi bir görsen. Döneceğini duyunca akşamdan beri ne yapacağını şaşırdı. En sevdiği yemekleri yaptı. Odasını temizleyip kıyafetlerini yıkadı. Yerinde duramıyor kadın" diyerek gülümsedi. Sen sevinmedin mi Emre abimin gelmesine?"

Yutkunurken tekrar gözlerini İrem'e çeviren genç "Sevindim tabi. O benim en yakın arkadaşım. Sevinmez miyim?" dedi kekeleyerek.

"Neyse ben dükkana gideyim. Babam birazdan damlar. Bu arada mavi sana çok yakışıyor. Görüşürüz."

Genç çay bardağını ona doğru uzatarak "Çay için tekrar teşekkürler. Kolay gelsin" diyerek baktı arkasından.

Emre'nin yıllar sonra dönmesi hiç hesapta yoktu. Hatta geçip giden yıllar adını bile unutturmaya başlamıştı. Sarsılmış bir vaziyette kendisini sandalyeye bıraktı. Onu bir daha göreceğini hiç tahmin etmiyordu. Hızlı hızlı nefes alıp verirken bir an da, bıçak gibi saplanan ağrıyla başını tuttu. Mutlu başladığı gün, aldığı bu haberle tarifi mümkün olmayan ve unutmak istediği anıların tekrar canlanmasına sebep olmuştu.

Saatler sonra dükkana gelen müşterilerle ilgilenirken annesi geldi Tolga'nın. Müşterinin aldığı bibloyu paketlerken yanına gelerek "Babanın kahvaltısını yedirdim. Kirli çamaşırları makinaya attım. Odaları toparladım derken işim anca bitti. Dükkanda işler nasıl, yoğun mu?" diye sordu.

"Fena sayılmaz" derken ses tonundan ve yüz ifadesinden canının bir şeylere sıkkın olduğunu anlamıştı oğlunu çok iyi tanıyan kadın.

Müşteri dükkandan çıktıktan sonra "Neyin var senin? Ben yokken bir şeyler mi oldu dükkanda?" diye sordu merakla.

"Hayır her şey yolunda şimdilik."

Oğlunun omzunu okşarken "Var bir şey. Ben yirmi üç senelik oğlumu tanımaz mıyım? Birileri sıkmış senin canını sabah sabah belli?" diyerek baktı.

Tolga "Ben siparişini verdiğimiz malları almaya gidiyorum. Dükkan sana emanet. Hemen dönerim" diyerek arabanın anahtarlarını ve hazırladığı listeyi alarak ayağa kalktı.

"Ceren otobüs bileti almak için para göndermemizi istedi. Sınavları bitmiş. Dur banka kartını vereyim" diyerek çantasını kurcalamaya başladı annesi telaşla.

"Prensesimizin okulu nihayet bitti demek. Çok sevindim."

Kadın "Tüh ya. Cüzdanımı girişteki masanın üzerinde unuttum sanırım. Mal almaya gitmeden önce eve uğrar mısın?" diyerek sıktı dudaklarını.

"Merak etme uğrarım" diyerek dükkandan çıktı. Arabasına atlayıp eve gitti. Deniz manzaralı evlerinin bahçesinden geçip içeriye girdi. Masanın üzerinde duran annesinin cüzdanını aldıktan sonra babasının her zaman oturduğu odaya girip "Baba nasılsın? İstediğin bir şey var mı?" diye sordu.

Oğlunun sesini duyun adamın bir an da kaşları çatılmış ve yüzü düşmüştü. Dişlerini sıkarak öfkeyle başını deniz gören pencereye çevirdi bir şey söylemeden. Yarı felçli babasına bir süre çaresiz gözlerle baktıktan sonra dudaklarını sıkarak evden ayrıldı üzgün bir şekilde.

Arabasına binmek için kapıyı açtığında "Günaydın kanka. Seni gördüğüm iyi oldu. Beni de çarşıya atsana" diyen sesle arkadaşına çevirdi gözlerini.

"Yine uyunamadın mı sen?"

Kapıyı açıp arabanın koltuğuna otururken "Sorma ya. Akşam Rus bir hatun düşürdüm. Görsen taş gibiydi maşallah. Bütün gece içip dans ettik. Sonra da sabaha kadar... Anlarsın ya" diyerek güldü.

Kendisine karşılık vermeyen gencin yüzünün asık olduğunu gören arkadaşı gülmeye ara vererek "Hayırdır moralin bozuk gibi. Bir sorun mu var kanka?" diye sordu merakla.

"Hakan bu akşam işin yoksa balık tutmaya gidelim. Kafaları da çekeriz."

Şaşkın gözlerle ona bakarak "Sanırım durum oldukça ciddi. Normalde içelim diye benim ısrar etmem lazımdı sana. Bak şimdi daha da merak ettim" dedi.

Arabayı çalıştırıp yola çıkarken bir şey söylemedi. Ne düşüneceğini veya ne söyleyeceğini kendisi de henüz bilmiyordu. Aldığı bu haber eski travmalarını tetiklemişti adeta bir an da.

Gün batarken kasadaki hasılatı kontrol edip, kasadan Z raporunu çıkardıktan sonra çantasını koluna takan kadın "Hadi eve gidelim" diyerek Tolga'ya baktı. Günboyu durgun ve düşünceli bir şekilde çalışan genç "Ben bugün aldığımız malları rafa dizsem iyi olur. Biraz da ortalığı toparlarım iyice dağıldı. Sen git istersen" dedi yine can sıkıntısıyla.

"Tolga neyin var oğlum senin? Bütün gün ağzını bıçak açmadı" diye sordu bir kez daha.

"Yok bir şeyim. Ben gayet iyiyim. Sen beni hiç merak etme."

Kadın "Tamam o zaman. Fazla geç kalma eve" dedikten sonra dükkandan ayrıldı.

Annesi gittikten sonra kendini sandalyeye bıraktı yine. Emre'nin gelecek olması bütün moralini alt üst etmişti. Gözü dükkanın penceresinden dışarıya dalıp giderken unutmak istediği anıları bir kez daha zihnini ele geçirmişti.

Emre'nin ailesiyle birlikte kasabaya ilk ayak bastığı ve onu ilk gördüğü gün geldi aklına. Memur olan babasının tayini çıktığı için gelmişlerdi buraya. Emre kendisi gibi henüz on iki yaşlarındaydı geldiklerinde. Ankara'dan geliyorlardı ve Emre hayatında ilk defa deniz görüyordu. Heyecanlı gözlerle uçsuz bucaksız göz kamaştıran maviliğe uzun süre bakakaldı. Tolga da, Emre'ye bakarken dalıp gitmişti uzun uzun.

Şimdi bile tarif edemediği o tuhaf kıvılcım, daha o gün düşmüş olmalıydı yüreğine. Sonradan pişman olacağı duygulara kapıldığı gün onu gördüğü gün olmalıydı. Geçmişe gidip Emre'ye çıkan tüm yollardan döndürmek istedi kendi çocukluk halini. Hiç görmemeli, asla tanımamalıydı onu. Gözlerine hiç bakmalıydı. Adını dahi bilmemeliydi. Belki acı vermezdi geçmişi şimdiki kadar. O karşısına hiç çıkmasaydı hayatı çok daha güzel olabilirdi belki de.

Gıcırdayarak açılan dükkan kapısının sesiyle kafasındaki düşünceler dağılıp gitti birden. Hakan "Hadi kanka kapat dükkanı gidelim. Balıklar benden, içkiler senden ona göre" dedi. Ayağa kalkan Tolga "Tamam gidelim kanka" diyerek dükkanın ve arabanın anahtarlarını alıp çıktı arkadaşıyla birlikte.

Akdeniz Akşamları //BxB// Final Yaptı Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin