Akdeniz'in küçük sahil kasabasında yeni bir gün başlıyordu. Esnaflar birbirlerini selamlayarak tek tek açıyordu yine her zaman olduğu gibi dükkanlarını. Arabasından inen genç yine kimsenin selam vermeyeceğini bildiği için başı önünde dükkana doğru yürüyordu. Yıllardır aynı suçluluk duygusuyla aşındırmıştı bu yolları. Zamanla çarşı esnafının, gay olduğu için onu bu şekilde dışlamalarına alışmıştı.
"Tolga günaydın. Hayırdır selam sabah yok mu? Gel bir çay ısmarlayım da uykun açılsın?"
Duyduğu bu cümlelerle yerdeki başını şaşkın bir şekilde sesin geldiği yöne çevirdi. Çarşıdaki kafeden seslenmişti adamın biri ona gülümseyerek.
"Günaydın Tolga. Dalgınsın. Dün gece çok mu yordular seni?" dedi yanındaki başka bir esnaf keyifle gülerek.
Genç ne olduğunu anlamaya çalışıyordu. Onu bu şekilde güler yüzle karşılamalarına hiç alışkın değildi. Dudaklarını sıkarak "Size de günaydın. Ben dükkanı açayım. Başka zaman içerim. Teşekkür ederim" dedi.
Elindeki çayla yanına gelen adam bardağı ona uzatarak. "Açarsın dükkanı gel otur şöyle soluklan biraz" dedi. Onların kendine karşı olan bu ilgileri genci fazlasıyla şaşırtıyordu. İstemese de kafenin önündeki masalardan birisine oturdu.
"Eee ne var ne yok? Keyifler yerinde mi?" diye sordu adam gülümseyerek.
"Gayet iyiyim. Sen nasılsın Kemal abi?"
Karşısına oturan adam "Beni boşver. Haberler sende. Sonunda doğru yolu bulduğuna çok sevindik. Helal olsun!" diyerek koluna vurdu.
"Anlamadım abi? Doğru yol derken?"
"Duyduğumuza göre geçen akşam şehre gitmişsin. Eğlence mekanında kadınlarla içip içip, sabaha kadar!.." diyerek güldü adam.
"Kim söyledi bunu size?" diye sordu korkuyla bakarken.
"Hakan'a artık canıma tak etti. Karıya götür beni demişsin. Sonra da birlikte şehre gitmişsiniz ya. Onu diyorum işte."
Dişlerini sıkan genç "Lan Hakan geçmişini sikeyim senin!" diye mırıldandı.
Arkasında ayakta duran adam omzuna vurarak "Bunda utanılacak, sıkılacak ne var oğlum? Erkek adamsın. Tabi ki gideceksin. Annen senin düzeldiğini söylemişti de inanmamıştık. Helal olsun! Böyle devam et. Hak çukuru varken, bok çukurunda ne işiniz vardı ki? Emre'de kurtulmuştur bu illetten inşallah değil mi?" dedi tebessümle bakarak.
Titreyen bir ses tonuyla "Bilmiyorum. Konuşmuyoruz biz onunla. Görünce kendisine sorarsınız" dedi.
Ardından "Abi şehre gittiğim annemin kulağına gitmesin. Şimdilik bilmese iyi olur" dedikten sonra bardaktaki sıcak çayın, ağzını yakmasına aldırmadan bir dikişte bitirdi. Ayağa kalkarak "Size hayırlı işler. Ben dükkanı açmaya gideyim en iyisi" diyerek oradan ayrıldı hızlı adımlarla.
Dükkanı açmadan önce arka sokaktaki Hakan'ın telefoncu dükkanına gitti sinirle. Kepenklerinin hâlâ kapalı olduğunu görünce "Lan it herif. Feneri nerde döndürdün yine Allah bilir?" diye mırıldandıktan sonra dükkanı açmak için geldiği yoldan geri döndü.
.......
"Tamam abi ben hemen çıkıyorum. Depoda görüşürüz" dedikten sonra telefonu kapatarak arabanın anahtarlarını aldı.
"Anne bizim istediğimiz mallar gelmiş. Ben onları almaya gidiyorum" dedi. Kadın "Ben babanın öğle yemeğini yedirecektim ama" derken dudaklarını sıktı düşünceli bir şekilde.
Ceren "Siz gidin ben idare ederim" diyerek gülümsedi. Annesi "Tek başına yapabilecek misin?" diye sordu kaşlarını çatarak.
"Prensesimiz dört sene üniversiteyi boşuna mı okudu? Tabi ki idare eder. Merak etme sen" diyerek baktı annesine bakarken. Kadın "İyi öyleyse geçerken beni de eve bırakırsın" dedikten sonra birlikte dükkandan çıktılar.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Akdeniz Akşamları //BxB// Final Yaptı
Short StoryZaman geçse ne farkeder ki, gönül vazgeçmeyince? (Boyxboy)