Sıcak Akdeniz akşamında denizden esen ince bir rüzgar insanları bir nebze olsun serinletiyordu. Hava kararmasına rağmen hâlâ denize girenler vardı sahilde. Gözlerden uzak karanlığın arasında saatlerdir ağzını bıçak açmayan Tolga içmeye devam ediyordu düşünceli bir şekilde.
Bardağı ağzına götürürken elini tutan Hakan "Oğlum dur lan? Ağır ol biraz. Saat daha on iki olmadan zil zurna sarhoş olacaksın. Seni taşıyamam bak gece gece. Ne acelen var bu kadar? Hem hâlâ ne olduğunu anlatmadın bana. Anlatsana artık!" dedi merak içinde.
Ona aldırmadan elini kurtaran Tolga "Bırak beni!" diyerek kadehi bir dikişte bitirdi.
Kasabada yaşı ilerlemiş olan herkesin zamanında kulağına gelen dedikodulara kimisi inanmış, kimisi aldırış etmemişti. Zamanla unutulmaya yüz tutmuş, eski, üzeri tozlanmış bir hikayeye dönen geçmişinin yıllar sonra yeniden dillenmesini hiç istemiyordu. Ama birisiyle konuşması da gerekiyordu. Çünkü sabahtan beri Emre'nin yıllar sonra kasabaya dönecek olması yüzünden beyni patlamak üzereydi.
Derin bir iç çekerek "Emre'yi tanıyorsun sen değil mi?" diye sordu.
"Hangi Emre? Meral teyzenin oğlu Emre'den mi bahsediyorsun? Hani liseden."
Dudaklarını sıkarak "Kasabaya dönüyormuş yarın" dedi.
Hakan telaşlı bir şekilde "Hasssiktir! Ne bok yemeye dönüyor o ibne?" diyerek baktı arkadaşına.
"İbne falan ayıp oluyor!"
Gence kaşlarını çatarak bakan Hakan "Lan oğlum sabahtan beri suratın bu yüzden mi asık yoksa? O defteri kapattın sen. Başına neler geldi biliyorsun. Yine bir salaklık yapmayı düşünmüyorsun değil mi?" dedi.
"Onun dönüşü hiç hesapta yoktu. Herkes geçmişi unutmuşken yine geçmişi hatırlatmaya mı geliyor bu Emre? Çok canım sıkılıyor sabahtan beri."
Derin bir iç çeken Hakan kadehinden bir yudum aldıktan sonra "Sıkma canını. Benimle hâlâ geceleri Rus hatun avına çıkmasan da, yine de lisedeki Tolga değilsin. Düzeldin sen artık. Aradan çok yıllar geçti zaten. Emre de düzelmiştir belki. Belki gittiği yerlerde başka birisini bulmuştur" dedikten sonra dudaklarını sıktı tebessüm ederek.
"Bulmuş mudur?" diyerek baktı kadehine düşünceli gözlerle.
Onun yanında başkasını görme ya da onun başkasını sevdiğini bilme ihtimaliyle bütün vücudu kıskançlıkla titremişti. Gözlerini kapatıp başını sağa sola sallarken kafasında dolaşan düşüncelerden kurtuldu.
"Doğru söylüyorsun kanka. Artık çocuk değiliz. Eminim o bile hatırlamak istemiyordur geçmişi benim gibi" diyerek dudaklarını sıkarken gözlerini açtı tekrar. Kadehini arkadaşına uzatı.
Hakan kadehini onunkiyle tokuştururken "Aynen öyle kanka. Takma kafaya" diyerek gülümsedi. Ama yıllar sonra Emre'nin kasabaya gelmesi ve onunla karşılaşacak olması çok korkutuyordu onu.
.........
Sabah olduğunda telefonun alarmı çalar çalmaz kalkıp hazırlandı Tolga. Elini yüzünü yıkayıp kahvaltı için mutfağa giderken, babasının koluna giren annesine yardım etmek istedi. Babası kaşlarını çatıp kolunu çektikten sonra başını duvara doğru çevirdi öfkeyle.
"Baba izin ver yardım edeyim sana" dedi üzgün ve çaresiz gözlerle bakarken.
"İstemez!" dedi babası kısık bir sesle.
Annesi "Sen mutfağa git ben götürürüm babanı" dedi omzuna vurarak.
Genç üzgün bir şekilde mutfağa gelip masaya oturdu. Ekmeğine yağ sürüp sinirle ısırdı. Babasının yıllardır bu şekilde davranması çok dokunuyordu. Onun kötürüm kalmasına sebep olduğu için asla affetmiyordu kendisini. Her sabah karşılaştığı bu manzara, geçmişte yaptığı hataları aklına getiriyordu. Bu yüzden içindeki pişmanlık hiç hafiflemiyordu yüreğinde.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Akdeniz Akşamları //BxB// Final Yaptı
Short StoryZaman geçse ne farkeder ki, gönül vazgeçmeyince? (Boyxboy)