36-Meleğin Dansı

94 7 0
                                    

Bu bizim bitişimiz olabilir.Gerçekleri öğrendilerse bizi daha sıkı bir koruma bekliyor.Acaba her şeyi öğrenmişler midir? Eğer öyleyse tek ben değil hepimiz yandık demektir. Ütopyayidakiler zamanı gelince tabii ki bizi öğrenecekler ama şu an çok erken.

"Konuşmamız lazım! " dedi çiyan ve kehribarı çekiştirmeye başladı.

" Çek ellerini İris. Sen geç odaya ben geliyorum. " dedi kehribar düz bir sesle.

Çiyan ya da İris veya Çiyan İris uff her neyse o odaya geçti havalı bir şekilde kehribarda arkasından. Tabii bende durur muyum çaktırmadan peşlerinden gittim.

Bir odaya girip kapıyı kapattılar ve bende kulağımı kapıya dayadım.

"Ne öğrendiniz? " dedi kehribar yine duygusuz sesiyle.

"O kız bir Distopyalı ona boşuna ucube dememişim kıyafetlerinden anlamıştım zaten. O bir ezik." dedi çiyan mide bulandırıcı sesiyle. Ben şimdi seni! Tam odaya girecektim ki kehribar konuşmaya başladı.

"Kes. Sadede gel."

"Ve üstelik buradan bir tanıdığı yok. Bize yalan söylemiş."

"Bunu zaten anlamıştım ben. Öğrendiğiniz bu kadar mı?"dedi kehribar sinirlendiği sesinden belli oluyordu.

"Ama canım benim. Uğraşıyoruz.Elimizden gelen bu."

"Anlamıyorsun değil mi o kız hepimiz için bir tehdit. Aptal ama nereden geldiği belli ve sıradan bir kişi hayatta Ütopyaya istediği gibi gelemez. Üstelik şu Yankı denen baş belasının yanında ne işi vardı hiç düşündün mü?"

"Bunları düşündük zaten. Hem seni bu kadar kızdıran ne? "

" Onu burada istemiyorum. " dedi kehribar her heceyi tonlayarak.

Geriye doğru sendeledim. Haklıydı. Benim burada olmamam lazımdı. Beni kurtarmaları lazımdı. Ama yoklar ikinci gün oldu ama ben hala buradayım. Büyük ihtimalle gelmeyecekler. Belkide beni hiç kimse istemiyordur.

Balkona doğru koştum. Belkide şuraya kıvrılıp uyumalı ve ölümü beklemeliydim.

Soğuk betona uzandım ve gözlerimi kapattım.

**

Bir ormanda koşuyordum ama orman gibi değildi bile ağaç yoktu. Hiçbir yaşam belirtisi yoktu.

Korkuyordum. Yalnızdım. Koşuyordum. Yoruldum. Durup etrafıma bakındım kimse yoktu. Birileri beni kurtaracak diye bekliyordum. Ama gelen yoktu.

Koşmaya devam ediyordum. Orman sandığım yer birden bomboş beyaz bir odaya dönüştü. Koşmaktan yorulan ayaklarım, düzene sokmaya çalıştığım nefesimle kendime gelmeye çalıştım ama etrafıma bakınınca hal daha kötüye gidiyordu.

Odanın beyaz duvarları üstüme gelmeye başladı. Delirmiş gibi kendi etrafımda dönmeye başladım. Biri olmalıydı beni kurtarmalıydı. Anne? Çağın? Açelya? Utkan? Barlas?

Neredelerdi?

Duvarlar üstüme gelmeye devam ederken sesimin en son gücünü zorlayakar bağırdım "Kurtarın beni!"

***

Gördüğüm kabusla yerimden sıçradım. Neler oluyordu yine? Kendime gelebilmek için uzandığım betondan kalktım. Hala balkondaydım. Dışarıya baktım. Hava kararmak üzereydi. Nefesimi kontrol altına alınca kafamı dağıtmak amacıyla etrafı gezecektim.

Ama gördüğüm manzara dikkatimi çekmişti.

Kehribar koltukta yayılmış televizyon izliyordu. Buraya kadar normaldi.Tabii delirmiş gibi kumandaya basarak rastgele kanalları değiştirmeseydi.

Ütopya'ya Dokuz AdımHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin