5-Gardenya

269 14 5
                                    

Henüz okurlarımız çok az ama bu bölümü  bizim okuduğumuz ilk wattpad hikayesinin yazarı olan Zeynep'e ithaf ediyoruz. Bu arada hikayeyi iki kişi yazıyoruz.

....................................

Biraz yürüdükten sonra Gardenye'ye ulaştım. Gardenya Distopya'nın tek yeşil alanıydı. Ağeçlar, çiçekler vardı. Ve Ütopya'da çok yakındı.

Yine her zaman ki gibi kimse yoktu. Ben büyükannemin günlüğünü bulup burayı keşfettiğimden beri sadece iki kişi görmüştün burada onlarda yaşlıydı zaten.

Her zaman tırmandığım ağaca tırmandım, etrafı izlemeye başladım. O kadar sesiz o kadar güzeldi ki  insana huzur veriyordu, tüm sıkıntılarını unutturuyodu. Ağaç büyüktü ve çok rahattı. Arkama yaslanıp gözlerimi kapattım. Bir süre sonra uyuyakalmışım.

Ütopyalı Çocuktan

Yine bir ağacın arkasına saklanmıştım kimse yoktu ama olsun tek olmayı seviyorum. Buraya yani Gardenya'ya -Distopya ve Ütopya'nın tek ortak yeri.- her gece gelirdim ama uzun süredir gelemiyordum malum Ütopya'da işler hep yoğundur.

Genelde aşşağıyı izlerdim. Daha hiç Distopya'lı görmemiştim. Ahh tabi şu uyuyan kız dışında. Onu burada ikinci görüşümdü. Gelir, ağaca çıkar ve uyuyakalırdı. Bize anlatılan Distopya'lılar göre güzel giyinimli ve bakımlıydı ama o ağaçta bir orman kaçkını gibi duruyordu.

Yaklaşık bir saat öylece onu izledim.

TALYA'DAN

Kafamın ağaçtan kaymasıyla yere çakılmam bir oldu. O da yetmezmiş gibi bir de kafa üstü zonklamıştım ve eteğim kafama kadar çıkmıştı -neyse ki altımda kısa tayt vardı-. Yok canım ben düşmedim sadece yere kafa attım!

Ağaçtan düşmekten daha kötü bir şey varsa oda uyurken ağaçtan düşmek. Hem korktum hem de canım yanmıştı.

Bir kahkaha duyduğuma yemin edebilirdim. Aslında bir kahkahadan çok sanki gülmeyi bilmeyen birinin çıkardığını acayip bir ses gibiydi. Hemen yerden kalkıp etrafa bakındım. Kimse yoktu. Ne burada ne de yukarıda. Sanırım çarpmanın etkisiyle garipten sesler duymaya başlamıştım.

Saate baktım sekizi geçiyordu. Olamaz annem yemek hazırlamıştır bile. Hemen tepeden aşşağıya inmeye başladım. Neyse ki Gardenya evimize yakındı. Kapıyı çaldım annem açtı hemen sofraya oturdum.

Yemek yiyip topladıktan sonra Açelya'yla odamıza çıktık. İkimizde uyuduğumuz için gece bize uyku yoktu.

"Neden bana kabuslardan bahsetmedin?"

"Bilmiyorum daha kendime bile itiraf edememiştim. Korkuyorduma ama beni dışlamanızdan daha çok korkuyordum. Peki sen neden anlatmadın hissettiklerini."

"Benimde aynen senin gibi."

"Peki neler hissediyorsun mesela?"

"Hmm mesela o gün temas kurduğum veya ona ait olan bir şeyine dokunduğum her hangi birinin hissettiği şeyleri. Bunu nasıl anladın diyeceksin. Bugün anladım. Sınıfa yeni girdiğimzde kızlardan biriyle çarpışmıştım ve sınav esnasında elim birden ağrımaya başladı. Dönüp etrsfıma baktığımda o kzıın elinin kanadığını gördüm."

"Vay canına. Peki zor olmuyor mu ne bilir canının yanması falan?"

"Zor oluyor tabi bazen öyle şeyler hissediyorum ki kendi kendime ağlıyorum."

"Kıyamam ya. Umarım kısa sürede güçlerimizi kontrol edebiliriz."

"Umarım."

"Neyse üzülmeyi keslim. Sınıftan bahsedelim. Gözüne kestirdiğin biri var mı bakalım?" dedim keyifli bir sesle.

"Hiç sormayacaksın sanmıştım." dedi ve ikikmizde kahkaha attık.

"Kimmiş o şanslı?"

"Batur."

"Hani şu sempatik yakışıklı mı?"

"Anlaşılan tek benim dikkatimi çekmemiş."

"Yaa öyle deme sadece göz ucuyla baktım o kadar. Hem ben aşka inanıyorum."

"Hıı çok beklersin."

"Bak seni şimdi görürsün.." dedim ve üstüne atlayıp gıdıklayama başladım. oda bana yastıkla vuruyordu. Uzunca bir süre şakalaştıktan sonra ikimizde kendimizi yere attık.

"Sence bu güçler bize iyi gelecek mi? Yani işinmize yarayacak mı yoksa bize zarar mı verecek?" dedi Açelya.

"Bilemiyorum ama iyi gelse iyi olur. Ama öncelikle kontrol etmeyi öğrenmemiz lazım."

"Aynen haklısın."

Saate baktım sabahın dördüne geliyordu artık uyumalıydık.

"Haydi uyuyalım artık."

Neyse ki uykumu almış ve okul saatinde uyanabilmiştim. Açelya'yı uyandırıp giyinmeye gittim. Elbiselerimden birini alıp giydim ve saçlarımı at kuyruğu yaptım. Açelya'da yine düz bir elbise giyip saçını açık bıraktı.

Aşşağıya inip kahvaltı yaptık ve annemizi öpüp çıktık. Konuşa konuşa yürüdük. Yine sınıfın dedikodusunu yaptık.

Okula geldiğimizde bizim özel sınıfın sırasına geçtik sonrada sınıfa indik beraber.

"Günaydın yetenekliler. Bugün ilk günümüz. Heyecanlı msınız?"dedi Aras.

Kimse cevap vermeyince Aras tekrar;

"Anlaşıldı heyecendan çok utangaçlık var." Bunu söylemek zorunda mıydı?

"Merak etmeyin zamanla alışırsınız. Bugün yeteneklerinizle ilgili deneyimlerinizden başlayacağız ama önce dünkü olayı Talya anlatsın bize." dedi ve bana baktı. Tabii ki de sana bakıcak şapşal başka Talya mı var?

"Evet Talya sen." dedi. Off hayır yine yapmıştı. Bu adam düşüncelerime nasıl cevap verebiliyor?

Neyse dünki olay derken Çağın'ın şimşek yağdırmasını kast ediyordu. Olayı anlattım. Ve gözler bir bana bir Çağın'a bir de Çise'ye çevriliyordu. Herkes önce olayı idrak etmeye çalıştıktan sonra Aras'a baktık.O da anlayıp açıklamaya başladı.

"Yetenekleriniz bir duyguyu aşırı yaşadığınızda ortaya çıkar tıpkı Çağın'ın sinirlenince ağaca şimşek indirmesi gibi. Ama bazı duygular vardır ki sinirin, öfkenin önüne eçebilecek kadar güçlüdür mesela korku, endişe, kaybetme korkusu, sevgi bazen bunlar gibi duygular daha ağır basar. Aynen Çise'nin yaşadığı gibi Çise şimşeğin düşüp ağacı yakmasından olayı hem korkmuştu hemde diğer insanlar içiçn endişelenmişti ve böylece yağmur yağdırdı ve yangın dinip o da rahatlayınca yağmur bulutları kayboldu. Ama malesef ki bu her zaman olmaz Çise o gün şanslı günündeymiş. Ama yeteneklerinizi tam anlamıyla kontrol etmeyi başarınca işler çok farklı olucak."

Herkesin kafalarındaki soru işaretlerini görebiliyordum sanki. Hepimiz dalıp gidince Aras'ta anlamış olsa gerek bizi düşünmemiz için serbet bıraktı.

Acaba Aras işler çok farklı olacak derken neyi kast etmişti? Daha yaşamamız gercek neler vardı?

Ütopya'ya Dokuz AdımHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin