Üzerimdeki kırmızı elbisemle yine harikalar yaratmıştım. Çok güzeldim be. Öyle böyle değil. Her ne kadar pek sevgili erkek arkadaşım kırmızının beni güzel göstermediğini söylese de, ben aynada kendimi güzel buluyordum. En son her zamanki gibi yine kavga etmiştik.
Bizim onunla olan ilişkimiz dikenliydi. Herkes “Hep kavga ediyorsunuz, ayrılın artık,” deyip duruyordu. Annem bile son zamanlar ayrılmamızı ister olmuştu. Çünkü, gerçekten 1 gün mutlu, huzurlu olsak, diğer günler hep kavga ediyorduk. Farklı dünyaların insanlarıydık. Ben çocuk gibiydim. O çok ciddiydi.
Hep benim çocukça hareketlerimden bıktığını söylerdi. Olgun olmamı isterdi benden. Olamazdım işte. Damarımda yoktu bir kere. Ben çocuk gibi davranmayı seviyordum. Hem çocuk sayılırdım. Yani bence. Sonuçta üniversiteyi bile bu sene kazanmıştım.
Doğan’la aynı okuldan mezun olmuştuk. Okulun son senesi onunla daha samimi, arkadaş gibi olmaya başlamıştık. Ondan hoşlandığımı fark etmiştim. Belli etmiştim. Ben söyleyemem, ama belli ederim. Anlamıştı tabii. Anlaması bana karşı daha açık olmasına yardımcı olmuştu. Birkaç günün ardından beni sevdiğini söylemişti. “Sevgilim olur musun?” dediğinde kalbim ağzımda atmaya başlamıştı. Kıpkırmızı olmuştum utançtan.
Utançtan kızarınca “Çok tatlı oluyorsun,” diyordu bana hep. Beni utandırmak hep hoşuna gidiyordu. İlişkimiz güzeldi bence. Ama aynı zamanda da dikenli. Çünkü düşüncelerimizin farklı olması, farklı insanlar olmamız kavga etmemize neden oluyordu.
Zıt kutuplar birbirlerini çeker derler ya hani. İşte o yalnızca kutuplara ait bir şey. Farklı dünyanın insanları asla birlikte anlaşamazlar. Nereden biliyorsunuz diye sormayın. Biliyorum işte. İnsan sevince kendisi gibi birini sevmeli. Çünkü yalnızca kendisi gibi düşünen, kendisi gibi olan biriyle anlaşabilirdi. Çünkü bir tek kendisi gibi olan birini anlamakta güçlük çekmezdi. Bazı insanlar, yalnızca kendisi gibi olanları anlardı. Başkalarını anlayamazdılar. Belki de bu yüzden ne ben onu, ne de o beni anlayabiliyordu. Biz, birbirimizi anlamayı beceremeyen iki insandık onunla.
Annem en başından bu ilişkiye karşıydı aslında. “Yapamazsın sen,” diyordu. “Anlaşamazsınız,” diyordu. Anlaşacağımızı ona kanıtlayacaktım. Çünkü ben onu çok seviyordum. Hep kavga etmemize rağmen.
Hazırlanıp evden çıktım. Doğan’a sürpriz yapacaktım. Onunla tekrar konuşacak, barışmamızı sağlayacaktım. Kapılarını çaldım. Kapıyı açan kişiyle şaşırdım. “Aaa Filiz,” dedim arkadaşıma bakarken. Beni görünce duraksamıştı. “Kız senin ne işin var burada?” dedim içeri geçerken. Filiz, Doğan’la ortak arkadaşımızdı. Biz hep kavga edince bana tavsiyeler verirdi.
“Kim gelmiş güzelim?” Doğan’ın içeriden gelen sesiyle duraksadım. Filiz’e gerçekten değer veriyordu. Ben de değer veriyordum. “Şşş sesini çıkarma,” dedim hızla Filiz’e dönerek. “Kavgalıyız. Sürpriz yapmaya geldim,” dedim gülümseyerek. Susmuştu. Yüzüme bir garip bakıyordu. Ama bunu sorgulamayı sonraya bıraktım.
Yavaş adımlarla Doğan’ın olduğu odaya geçtim. Bir anda gördüğüm şeyle duraksadım. Doğan’ın sırtı bana dönüktü. Çıplak sırtı. “Filiz. Niye sustun hayatım? Kim gelmiş, söylesene,” diyerek arkasını döndü. Beni görmesiyle yutkunmuştu. “Hayatım?” dedim kaşlarım havaya kalkarken. Kalbime ağrı girmişti. “Senin...” dedim Doğan’a yavaş adımlarla yaklaşarak. “Kaç hayatın var, hayatım?” dedim gözlerinin içine bakarken.
“Derin...” dedi afallamayla. “Yatağını toplamamışsın,” dedim yatağa bakarken. “Sanırım yeni uyandın.” Yavaş bir şekilde bakışlarımı Doğan’a çevirdim. “Ya da hiç uyumadın,” dedim imalı bir şekilde. “Derin, açıklayabilirim,” dedi bir anda. Bu şey değil miydi? Aldatan erkeğin ilk kurduğu cümle?
“Açıkla,” dedim bir anda. “Bak hiçbir şey göründüğü gibi değil,” dedi bana bakmaya devam ederken. “Filiz’in sesi soluğu gelmiyor. Kaçtı galiba,” dedim gülümseyerek. Doğan yutkunmuştu. Gülümseyerek yüzüne bakarken bir anda diz kapağımı erkekliğine geçirdim. Acıyla iki büklüm olurken hızla saçlarından kavradım. “Soyunu kuruturum lan senin,” dedim dişlerimin arasından. “Çocuk gibi olabilirim, ama senin gibi şerefsizlere de yol verecek kadar olgunum.” İçime dolan ani hisle suratına yumruğumu geçirdim. “Şimdi benim hayatımdan siktir olup gidiyorsun kendi hayatına. Hadi yallah!”
Anneler hep haklıdır derlerdi, inanmazdım. İnanmak istemezdim. Siz inanın ama, olur mu? Çünkü anneler hep haklıdır.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ateş Böceği // Yarı texting (Tamamlandı)
Comédie@atesh.akinn hikayenize yanıt verdi. @atesh.akinn: Abi o hiç Antropoloji hocasını görmemiş ki, nereden bilsin? @_derin_cvkh: Psikoloji bölümünde okumuyorum @atesh.akinn: Biliyorum @_derin_cvkh: Zaten senin için "Bilmediği bir şey yok" diyor herkes @...