9 sene önce
-Yobeyyt, hıhıhıhıh, buynunda donduyma vay, dedi küçük kız dik yokuşu çıkarken. Nefes nefese kalmıştı koştuğu için ama önemli değildi gülüyordu gönlünce.
- Ah seni küçük cadı, öyleyse kaç benden. Çünkü birazdan sende dondurma olacaksın, deyip kovalamaya başladı o anda küçük bey.
Küçük kız yeni durmuştu ki, yeniden koşmaya başladı. Eve döndükleri köşeye geldiklerinde hızını alamayıp taşa takıldı küçük kız. Yere yapışmasına az kala hemen tuttu onu küçük bey. İkisi de nefes nefese kalmışlardı. Küçük kızın dalgalı kahve saçları her yerine dağılmıştı. Beyaz elbisesi onu çok masum gösteriyordu. Kolundaki rengarenk boncuklarsa şıkırdıyordu. Küçük beyse kucağında düşmesin diye sımsıkı tuttuğu kıza dikkatle bakıyordu. Erimeye başlayan vişneli dondurması dudağının kenarına bulaşmıştı kızın. Küçük beyle dalga geçerken kendisininde dondurmalı olduğunu fark edemiyordu. Küçük bey dikkatle baktı kızın suratına bir süre. Sonra o bulaşan dondurmaya. Sonra uzanıp onu tam dudağının kenarından öptü. Küçük kız ilk öpücüğünü böyle almıştı işte. Tam en güzel filmlerin başlangıcı gibi, tam bir fotoğraf karesi gibi... Tam da bir nefes gibi... Öyle masumdu ki...
Ben Victoria, eskiden de olduğu gibi, en güvenli limanda olduğumu hissettim birden. Sanki yıllar önce o dalgalı denizde kaybolmuş, bir daha bulunduğum limana geri dönememiştim ama şimdi bulmuştum limanımı. Robert, benim biricik sığınağımdı. Küçükken en yakın arkadaşımdı. Ayrılık anlarımızdaki acıyı şimdi tekrar yüreğimde hissediyordum.
Beni kucağına alıp döndürmeye başladı. Ama şimdi buradaydı, değil mi? Geçmişin, yüklerin, ayrılığın bir önemi yoktu yani. Bunun keyfini çıkarmam gerekiyordu. Kafamı onun boynuna gömdüm. O tanıdık kokuyu içime çektim. Bir insan hiç mi değişmezdi? Değişmemişti işte, kokusu bile aynıydı o zamandan bu zamana. O en sevdiğim, içinde boğulmak istediğim koku. Ve yine bir insan hiç mi değişmezdi ki beni saran sımsıkı kollar bunun kanıtıydı.
- Sakin ol cadı, beni boğacaksın, dedi Robert zorlukla. Güçlükle de olsa geri çekildim yavaşça.
- Victoria, dedi Robert yine o kadifemsi, tok ses ile.
- Ben, ben hala inanamıyorum Robert. Kaç sene oldu? 5-10 ? , dedim gözlerimi o tanıdık kahvelerden çekmeden harbi kaç yıl olmuştu onu görmeyeli? Çok...
- Buldum işte seni, dedi ve yanağımı okşadı. Kan vücudumdan toplanıp yüzüme doğru amansız bir yolculuğa çıkarken ellerinin ne kadar sıcak olduğunu düşündüm. Tıpkı eskiden de üşüdüğümde ona koştuğum zaman sığındığım elleri gibi...
Eskiden-di ama değil mi? Bir "-di" vardı orada gitmeyecek olan. Hep bana hatırlatacak olan. Gittiğini. Gitmişti. Ondan hiç haber alamamıştım. Robert gittikten sonra hiç kimseyle böyle arkadaş olamamıştım. Olivia 'yla bile. Robert farklıydı. Kimse onun yerini dolduramazdı bile zaten. Hep beklemiştim gelip tekrar o boşluğu doldursun diye, ben tekrar beraberken güldüğümüzdeki gibi güleyim diye. Hep bekledim oysaki... Gelir diye.
- Seni ne kadar bekledim haberin var mı, hıh? , dedim koluna vurarak. Her ne kadar öfkeli gözükmeye çalışsam da olmuyordu, içimin neşe dolup dudaklarımın kıvrılmasına engel olamıyordum. Ben ona ne zaman yalan söyleyebildim ki? Yalan söylemeyi bırak oyun bile oynayamadım ona. Robert kollarını bana dolarken,
- Hiç değişmemişsin ufaklık, dedi sıcak nefesi ile kulağıma fısıldayarak. Ürpermeme engel olamadım. İçime işlemişti resmen bir cümleyle. Ufaklık lafına kızman gerekirdi şuan ama tek yapabildiğim kalbimin hızlı atışlarını dinlemekten başka bir şey yapmıyordum. Ayrıca bir bilse ne kadar değiştiğimi... Bu tür kavuşma sahnelerinden hoşlanmazdım. Çünkü kavuşanlar her zaman ayrılırdı, kural basitti. Ayrılıklardan da nefret ederdim. Galiba hayatıma hiç kimseyi almamak için türettiğim basit bir oyundu kendime. Gülümseyerek ona döndüm ve saçlarını karıştırarak,
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Mükemmellik
Teen FictionVictoria 'nın görkemli hayatına hoşgeldiniz. Ancak pek hoş buldunuz diyemeceğim. En yüksekten en dibe çöküşün mü yoksa en dipten en yükseğe çıkışın hikayesi mi bilemem ama bir yaşamdan bahsediyorum. Karmaşık bir hayattan... Hayat bazılarına torpil g...