Tanrım, burası ne kadar soğuktu böyle?! Bir titreme dalgası vücudumu sardığında gözlerimi araladım. Parlak florasan ışığından dolayı kıstığım gözlerimle nerede olduğuma bakındım. En son ne yapıyordum ben? Neredeydim?
Defile, kokteyl, Rosalie, Olivia, Claire, Robert ve Clark!
Zihnimdeki parçalar yapboz misali yerine otururken olduğum yerde doğruldum.
Şampanya!
Ah hayır! Bu yemi yuttuğuma inanamıyorum. Clark 'ın bir numaralı yöntemi: İçki!!! Tanrım, bu numarayı defalerca anlatmasına rağmen nasıl olurda unutmuştum. Hepsi Robert ve Claire yüzündendi. Aptal bir kıskançlık beni ne duruma düşürmüştü.
Önüme düşen saçlarımı geri atmak için yeltenince ellerimin bağlı olduğunu fark ettim. O kadar sıkıydı ki hareket bile ettiremiyordum. Bileklerimin kıpkırmızı olması o geceden bu yana çok zaman geçtiğini gösteriyordu. Hem ne zamandır uyuyordum ki ben? Bugün günlerden neydi acaba? Ayrıca saat bile kaçtı ki?
Etrafıma bakındığımda bir arabada olduğumu fark etmiştim. Arka koltukta bağlıydım. Bu Clark 'ın her zamanki arabası değildi. Daha genişti bu araba, jeep tarzı bir şey olduğu belliydi ve camlarda filmle kaplıydı. Evet, ben istediğim kadar dışarıyı görebilirdim ama kimse beni göremezdi. Kimse kaçırıldığımı bilemeyecekti. Asla. Çok güzel.
Clark arabada değildi. Bulunduğumuz yer bir benzinlikti ve etraf aydınlıktı. Ama saatin kaç olduğunu anlayabileceğim bir aydınlık değildi. Sabah ya da öğleden sonra olabilirdi. Fikrim yoktu. Bağırmak veya burada olduğumu belli etmek için bir şeyler yapmak istedim. Ama ağzım bağlıydı ve ellerimde bağlı olduğu için herhangi bir şey yapamıyordu. Bağırmalarım sadece küçük cılız inlemelerdi ve ellerimdeki iplerde yukarıdaki tutacağa bağlı olduğu için herhangi bir yere vurmak için yakınlaşamıyordu.
Clark 'tan ilk defa zekice bir plan ve ne yazık ki kurban benim. Ah ne şans ama!
Birkaç dakika sonra Clark benzinlikteki dükkanın içinden elinden bir torbayla çıktı. İçimden ona küfürler sayarken bacaklarımı ve kollarımı hareket ettirmeye çalşıyordum. Ama her yerim uyuşmuştu veya acıdığı için çok etkili olamıyordum. Ne kadar zamandır yoldaydık veya ne kadar zamandır Clark 'la aynı ortamdaydım bilmiyordum.
Clark arabaya binince arkasını dönüp bana gülümseyerek baktı. Sonra önüne dönüp arabayı sürmeye başladı. Yarım saat sonra arabayı nereye olduğunu bilmediğim yolun kenarında durdurup tekrar bana geri döndü. Ağzımdaki bezi gevşetip aşağı indirince,
- Günaydın uyuyan güzel... Bende niye uyanmadığın hakkında şüphelenmeye başlamıştım. Uzun zaman oldu, dedi meraklı sesiyle.
- Ne demek uzun zaman oldu? Clark ne yapıyorsun sen? , dedim hemen. Uzun zaman oldu derken? Nasıl yani?
- İki gündür uyuyorsun Vicky? İki günde uzun bir yol kat ettik. Seninkiler ne seni aradı ne de sordu. Zaten arasalarda bu süreden sonra asla bulamazlar.
- İki gün mü? Clark saçmalama ya. Benden ne istiyorsun sen? Bırak beni. Neredeyiz? ,diye saymaya başladım aklımdan geçenleri.
- Aaa, prenses bunları konuşacak çok zamanımız var. Bence sen şimdi uyumalısın.
- Hayır, Clark. Ne uyuması? Benim seninle konuşacak hiçbir şeyim yok.
- Çok şey var bebeğim çok şey, derken Clark diğer elinde tuttuğu iğneyi hızla bacağıma saplarken yapabildiğim tek şey izlemekti. O kadar ani olmuştu ki ben dur bile diyememiştim. Bana gülerek bakarken gözlerim odağını kaybetti. Bütün vücudum hissizleşti ve göxlerim kararırken son gördüğüm şey Clark 'ın yüzüydü.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Mükemmellik
Teen FictionVictoria 'nın görkemli hayatına hoşgeldiniz. Ancak pek hoş buldunuz diyemeceğim. En yüksekten en dibe çöküşün mü yoksa en dipten en yükseğe çıkışın hikayesi mi bilemem ama bir yaşamdan bahsediyorum. Karmaşık bir hayattan... Hayat bazılarına torpil g...