*** ROBERT ***
Gözüm yolda, aklım –hep olduğu gibi- yanımdaki küçük kızdaydı. Her hareketiyle, her sözüyle, her mimiğiyle beni etkileyen küçük kızda...
Sinirle elimi saçlarımdan geçirdim ve kendi penceremi biraz açtım. Hava soğumuştu ve serin rüzgar arabanın içine hücum ediyordu. Soğuk hava kasılmış yüzümü gevşetirken, aldığım derin nefesler almaya başladım. Soğuk havanın da aklımdaki karmaşayı çözümlemesini diledim.
Ama olmuyordu. Bunun olmasını umarak gelmemiştim buraya. Kafamı rahatlatmak için gelmiştim, kendimi çözümlemek için ama daha büyük bir karmaşanın içine düşmüştüm. Ne yapacağımı ise hiç bilmiyordum.
Victoria'yı bulmak için gelmiştim, kalan ailem için. Böyle duygular edinmek için değil.
Ben birlikte saklambaç oynarken beklemediğim bir yerden çıkıp beni korkutan kızı arıyordum, tekrar gördüğüm andan itibaren kaybetme korkusuyla beni yakan kızı değil...
Victoria'nın çığlığı ile düşüncelerimden kopup gerçek hayata döndüm. Gözlerimi ilk çığlık atan Victoria 'ya çevirdiğim de bembeyaz bir yüzle ve korku dolu kocaman olmuş gözleriyle karşıya bakıyordu. Kafamı yola çevirdiğimde, hızla üzerimize gelen Jeep'i fark ettim.
Ardından ani bir fren sesi...
***
Kafamda oluşmaya başlayan taze acı görüntümü bulanıklaştırırken, Victoria 'nın olduğunu tahmin ettiğim elleri yüzüme kapandı.
Sıcak eller başımı dik tutmaya zorlarken, bir çift o bayıldığım kahverengi gözler karşıma geldi. Tanrım, başımı kaldırmak, bakmak bile çok zordu. Victoria hızlıca bir şeyler söylüyordu ancak duymuyordum. Uğultu çok yoğundu.
Yanınızda bomba patladığında ya da herhangi bir patlamaya maruz kaldığınızda kısa süreli bir duyma kaybı yaşarsınız. Hiçbir şey duymazsınız. Zaman geçer ve sadece çınlama ve uğultu olur. Her şeyi daha canlı ve ani yaşar gibi gelirsiniz. İşte öyle geliyordu ve duymamak beynimi bulandırıyordu şu an. Bana bir şeyler söylüyor, eli yüzümde geziyordu.
Kafamın sağ tarafındaki keskin acı yerini ıslak bir şeye bırakıyordu. O kadar yorgundum ki hareket edemiyordum hatta konuşamıyordum. Sadece Victoria 'nın gözlerine bakıp acımı hafifletmek istedim ama acı ve yorgunluk çok fazlaydı. O sırada Victoria'nın endişeli ve boğuk sesi kulaklarıma çalındı,
'Beni bırakma, Robert! '
Seni asla bırakmam ben prenses. Yeni buldum seni asla bırakmam. Yaşadığım şehri ve her şeyi bırakıp yeni bir hayat kurmaya ve seni bulmaya geldim. Nasıl bırakabilirim? Ama konuşamıyordum bile. Beynim de binlerce kelime binlerce sözcük vardı ama dilime gelmiyordu kelimeler.
'Seni asla bırakmam! ' demek için ağzımı açtığımda bilinçsizliğin kör kuyularına atıldım.
***
Karanlık ve Boşluk...
Şu an ki hayatımı özetleyen iki kelime. Gerçi hala hayatta mıyım ona da emin değilim.
Karanlık tüm görüşüme etki ederken bedenimde boşluktaydı. Ne görebiliyordum önümü ne de hissedebiliyordum. Arafta gibiydim.
Ölüme giden yol bu muydu? Sadece karanlık ile aydınlık arasındaki seçim? Zihnim öylesine karışıktı ki... Karanlık beni içine çeken bir kuyu gibi...
Özlemiştim, şimdiden Victoria'nın gözlerine bakmayı özlemiştim. Elime dokunmasını özlemiştim. Adımı söylemesini özlemiştim. Ne kadar çabuk bağlanmıştım böyle. Ancak sanki çok uzun zamandır onunlaymışım gibi hissediyorum. Hiç kopmamış gibi. Eksik kalan yarım. Kalbimi harekete geçiren küçük kız...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Mükemmellik
Teen FictionVictoria 'nın görkemli hayatına hoşgeldiniz. Ancak pek hoş buldunuz diyemeceğim. En yüksekten en dibe çöküşün mü yoksa en dipten en yükseğe çıkışın hikayesi mi bilemem ama bir yaşamdan bahsediyorum. Karmaşık bir hayattan... Hayat bazılarına torpil g...