Bölüm 33

361 30 8
                                    

“…Kız kardeşin şimdi iyi değil mi?”

"Hiçbir şey göründüğü gibi değil."

Oh! Neyse ki Andymion ya da Lorenzo da beni görmedi.

Şaşırtıcı bir manzaraydı. Her zaman bu kadar yakın mıydılar? Stajyerler genellikle tapınağın yakınında takılırdı. Çalışmaları gerekmiyor mu?

Andymion buradaysa, Izek'in de burada olma ihtimali yüksekti…

Kahretsin, Lorenzo olmasaydı, Andymian’a selam verir ve Izek’i sorardım.

"O zaman sessizce yanında olsaydın. Neden buraya kadar geldin? Gözaltında sayılırsın."

"Kapa çeneni. Sen benim yerimde olsaydın ve kız kardeşin aniden kan kusarak ölüm tehlikesi geçiriyor olsaydı, gözün dönmez miydi?”

"Kız kardeşim yok. Bunu yapacak olsaydım bile yanlış kişiyi suçlamazdım!"

… tuhaf bir şeyler vardı. Andymion'un konuşma tarzı bu kadar kaba mıydı? Benden bahsediyor gibiydiler. Dikkatlice dinlerken ikisinin hareket ettiğini duydum. Diğer tarafa geçtim ama yükselen seslerinden anladığım kadarıyla tartışıyor gibiydiler.

"Ne?! Yanlış kişi mi?"

"Baban müdahale etmeseydi hayatın boyunca bir paladin olmayı hayal dahi edemeyeceğinin farkında mısın?"

"Senin gibi bir korkak olduğumu mu sanıyorsun? Seni kahrolası piç! Vatansever bile değilsin! Seni ve Papa'yı sikeyim ya da her neyse! Böyle çürümüş domuzlar Kuzey'e bir şey yapmaya dahi cesaret edemezler."
(Yavaş olum sakin godd booy)

"İlk defa tapınağın bahçesinde küfür eden birini görüyorum. Saçmalamayı bırak artık! Hayal dünyasında yaşamayı bırak. Ayrıca onun Omerta'nın Prensesi olduğunu unutma!’’

"Beni yanlış anlama piç. Saf gibi davranan Borgia Leydisi! Omerta adını kirletmekten başka bir şey yaptığı yok! O oruspunun teki."

"Sen gerçekten!!"

"Neden, bilmiyor muydun? Bir dahaki karşılaşmamızda onun yüzünde o utanmaz ifade olacak..."

Duyacağımı duymuştum. O kadar uzaktaydılar ki daha fazlasını duymak zordu ve bunu istemiyordum.

Acımasız! Çok acımasız!

Yüzümün nesi varmış?

O küçük piç saçmalamakta iyiydi.

Tüylerimin diken diken olduğunu hissederek yanaklarıma dokundum. Ailemin kötü şöhretinin talihsizliğini yaşıyordum. Benim suçlu olduğuma kesin olarak inanmasını sağlayan bir kanıt var mıydı?

Gerçek suçlunun kim olduğunu bilmiyordum ama Flaya'nın ya da başka birinin bana inanması imkansızdı. Üzgünüm, üzgünüm. Her şey bir iftiradan ibaret olmasına rağmen, bu dünyanın yalnız insanlar için insan hakları kavramı yoktu. Bu nedenle küçük felaketler bile büyük görünürdü.

Kafam karışmış bir şekilde amaçsızca yürürken, tapınaktan çoktan ayrıldığımı fark ettim. Tapınağın önünde duran at arabasının olduğu yere geri dönüp dönmemeyi düşünürken başımın şiddetle döndüğünü fark ettim.

Yorgundum... Bedenen ve ruhen yorgundum… Hastalığımın semptomları eskisinden daha kötüydü. Beni kimsenin görmemesi için yakındaki çalılıklardan birine saklandım. Çalıların arasında kıvrılmış otururken, soğuk ter yanaklarımdan aşağı akıyordu.

Bekle, biraz bekle.. Nereye gidecekti...? Nerede kalacaktım?

Acıyordu. Daha önce hiç bu kadar hasta olmamıştım. Vücudum neden bu kadar acıyordu? Başkaları hasta olduğumu söylese bu daha iyi olurdu. Ama ben başkalarına hasta olduğumu söyleyecek olsam numara yaptığımı düşünürlerdi.

HOW TO GET MY HUSBAND ON MY SİDE (Türkçe Novel)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin