Bölüm 22

469 35 2
                                    

"Genç Leydi?"

Bana sorgulayıcı bir bakış atan Dük, yüzü soğumadan önce bir an sessizce baktı. Böylesine benzer bir ifade görmek oldukça ürkütücüydü. Gerçekten Izek'in babası olduğu her halinden anlaşılıyordu.

"Hayır.."

"Abim o gün gelmedi baba."

Ellenia her zamanki gibi tekrar devreye girdi, ses tonu bunu neden yapmamız gerektiğini ifade ediyordu. Yine de, bana acı bir bakış fırlatırken Dük'ün ifadesi değişmedi.

Hey bayım…

“Evliliğiniz gerçekleşeli uzun zaman oldu. Hala görevinizi yerine getirmediniz mi??!!!’’

"Bu......"

"Affedersiniz Genç Leydim, bu durumu nasıl kabul edeceğimi bilmiyorum. Papa, asla Kuzey’in onuru kıracak bir şey yapmayacağına dair bana güvence verdi! O halde bu ne demek oluyor?!"

Oğluna neden sormuyorsun?

Dük'ün tepkisini anlamadığımdan değildi. Bildiğim kadarıyla, evlilikten sonra birlikte bir gece geçirmediğimiz için uygun bir çift olduğumuzu iddia edemezdim. Böylesine gururlu bir ailenin, önceki adaylarım gibi evliliğimin iptal edilmesi utancına maruz kalınması asla kabul edilemez bir durum olurdu.

Sorun şu ki, Izek'in orijinal romanda bir kenarda oturan babası neden birdenbire böyle ortaya çıktı? Dük'ün Izek'in evliliği için agresif bir şekilde tutum sergilemesinin nedeni kızını Papa'nın ikinci oğluna verememeye yönelikti. Ancak inatçı oğlunun inadını kırabileceğine dair bir umudu da vardı. Benimle geçirdiği kötü evliliği sona erdiğinde iyi bir kuzeyli ailenin kızıyla evlenmesi daha kolay olurdu. Başka bir deyişle, Dük evliliğimizin uzun sürmeyeceğini de umuyordu.

Bu ailenin nesi vardı? Hiçbir şeyin bu kadar kolay olmayacağını mı göstermeye çalışıyorlardı? Kontrolün onlarda olduğunu ve zamanı geldiğinde beni seve seve göndereceklerini ve bunu kendi yöntemimle yapmayı hayal bile edemeyeceğimi göstermek için miydi?

Haaaa, Rudbeckia olsaydı masayı alt üst ederdi ya da güler ve karşı tarafı kışkırtırdı. Bunu yapmayacağımı bildikleri için böyle davranıyor olmalılar. Beni bu kadar hafife aldıklarına şükretmeli miyim? Çay fincanını tekrar aldım ve hafifçe gülümsedim.

"Hastalığım nedeniyle geciktirdik. Ben görevimi yapmaya hazırım. Bu yüzden lütfen kızmayın baba."

Dük hâlâ inanamıyormuş gibi görünse de biraz rahatlamıştı.

"O zaman biraz rahatladım. Gemiyle uzun bir yolculuk yaptınız. Umarım yakında daha iyi hissedersiniz.”

"İlginiz için teşekkür ederim. Izek’in bu kadar kibar olmasının nedeni siz olmalısınız. Gerçekten çok kutsanmış hissediyorum."

“…Konuşmasını bilen biri olman güzel.”

Bana söylediği nazik cevap neden bu kadar sahte geliyordu? Tartışma mı bekliyordu? Bir planı mı vardı? Eğer kocamla bir gece geçirseydim ve gerçekten bir çift olsaydık, daha sonra ayrılmamız zor olacaktı. Şimdiye kadar olduğu gibi ilk gecemiz geçirmiş olsaydık evliliğimiz iptaline gerek kalmazdı. İlişki kurmak kolaydı ama boşanma başka bir hikayeydi.

Papa tarafından yönetilen Romagna'da boşanma, statü ne olursa olsun tabuydu. Aynı inançla Vatikan'a bağlı komşu ülkelerde de benzer bir eğilim vardı. Tabii ki, her yerde olduğu gibi, yasal olarak evliler , ayrı ve özgürce yaşayanlar da vardı ama boşanmak kolay değildi. Papa'nın çocukları da olsak değişen bir durum olmayacaktı.

Babam ve Cesare bile o gecenin asla yaşanmadığı konusunda hemfikir olsalar da beni geri almak için çok şeyden vazgeçmek zorunda kalacaklardı.

Dük'ün peşinde olduğu şey buydu, ama...

HOW TO GET MY HUSBAND ON MY SİDE (Türkçe Novel)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin