Hoş geldiniz.
Medya: Pera Ahıskalı
Twitter da #Lastdate etiketiyle yorumlarınızı ve düşüncelerinizi benimle paylaşırsanız sevinirim.
Beğenmeyi ve yorum yapmayı unutmayın.
Keyifli okumalar...
✨
Ertesi gün gözümü hastanenin soğuk odasından açmıştım. En son hatırladığın sabaha karşı fenalaştığım için koşarak annemin yanına gitmemdi. Beyaz tavandan çektiğim bakışlarım; başını elleri arasına almış halde oturan annemi bulduğunda, "Anne," diye seslendim titreyen bir sesle.
Sesimle irkilerek yorgun bakışlarını bana çevirince, "Kızım," diyerek ayaklandı. Harelerine sinen endişe ve korku dolu sesi kendimi kötü hissetmeme sebep olmuştu.
"İyi misin kızım? Ağrın var mı annem?" Saçımı okşayan elleri yüzüme indiğinde gözlerimin içine çaresizlikle baktı.
"İyiyim anne," dedim halsizliğimi sesime yansıtmamaya çalışırken. Yüzünü uzatıp, alnımı öperken gözlerimi yumdum. Ona kendimi yük ediyormuş gibi hissediyordum.
Kalbinde delikle dünyaya gelmiş ve geçirdiği onca ameliyata rağmen iyileşmemiş biriydim. Tek çarem nakil olmaktı ama yıllardır sıra bana gelsin diye beklediğim listede adımın üstü sanki çizilmişti. Belki de artık ölümü kabullenmeliydim. Korkum ölmek değildi ama annemi yalnız bırakacak olmayı bilmek ağır geliyordu. Babamın kaybıyla başlayan yalnızlığı benim ölümümle onu acıya boğacaktı. Hastalığımı kabullenmemesi en çok bu yüzdendi. Benimle ilgili bir çok hayali olmasına ilk başta çok kızıyordum ama nedenini anlayınca ona kızmayı bırakmıştım. Geleceğim hakkında planlar yapmak ona umut oluyordu. Hayallerindeki kızı; tıp okuyacak ve hatta ona torunlar verecek kadar çok yaşayacaktı.
Anneme göre mucizeler hep vardı ama ben bir şeylere inanmayı çoktan bırakmıştım.
Bakışlarımı kaçırdığımda, "Saat kaç?" diye sordum. Tahminimce öğle vaktiydi. Bugün de okula gidememiştim. Acaba Feza beni merak etmiş miydi?
"On ikiye geliyor annecim. Doktorun gelir birazdan muayene olduktan sonra eve gideriz. Akşama ne istersin? Fırında köfte yapayım mı sana? Dur hatta kasabı arayayım hazır etsin kıymayı. Geçerken alırız." Hızlı hızlı konuşarak telefonunu çantasından aldığını gördüğümde bir cevap vermeyerek başımı cama doğru çevirdim.
Bir süre sonra pencerenin kenarına konan kelebeği fark ettiğimde mavi kanatları çok hoşuma gitmişti. Sonra o kelebek uçtu. Belki de üç günlük ömrünün son kanat çırpışıydı.
Kapının çalınan tok sesiyle yerimde dikleştiğimde doktorum elinde bir dosyayla içeri girdi. Aşina olduğum güleç yüzünde her zamanki gibi babacan bir ifade hakimdi. "Nasıl hissediyorsun kendini yorgun savaşçı?" diye sorduğunda gülümsedim. Kemal Bey; hem babamın arkadaşı hem de kendimi bildim bileli doktorumdu. Dolayısıyla da aramızdaki samimiyet hasta ve doktor ilişkisinden biraz daha fazlaydı.
"İyiyim. Sorun yok," dedim sakin bir sesle. Elindeki dosyaya kısa bir göz gezdirerek, düşünceli bir şekilde başını salladı. "Sen iyiyim diyorsan iyisindir. Yine de ani üzüntü ve stresten kaçınmaya devam et," dediğini duyduğumda gözlerimi kırparak onu onayladım. Yıllardır aynı cümleleri duymaktan sıkılmıştım.
Koşma Pera, oyun oynama Pera, stres yapma, üzülme ve daha nicesi kulağımda küpe değil ruhumda derin bir yara izi olmuştu. Hasta bir çocuksanız oyun oynayamaz sadece odanızın penceresinden arkadaşlarınızı izlemekle yetinirdiniz. Hasta bir çocuksanız herkes size acıyan gözlerle bakardı ama kimse sizi anlamazdı.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
LAST DATE
ChickLitPera, 17 yaşında bir lise öğrencisidir. Feza adında motorcu bir çocuğun hayatına girmesiyle kalbinin ilk defa attığını hissetse de bu onun için son derece tehlikeli olacaktır. Yarı texting ✨