Deniz'den...
Yedi milyar insan. Yedi milyar farklı hikaye. Mutluluk, acı, heyecan, şaşkınlık. Herkesin hayatı farklı bir duygunun eşiğinde dolaşıyordu.
Bazen hayat toz pembe olurdu sizin için. Mutlulukla hiçbir kaygınız olmadan yaşardınız. Hayat mucizelerle dolu olurdu. Her an farklı bir mutlulukla şaşırtırdı sizi. Heyecan ve coşku konusunda cömert davranırdı. Bulutlar üzerinde oradan oraya heyecanla zıplar dururdunuz korkusuzca. Tek derdiniz akşam yiyeceğiniz yemek veya giyeceğiniz kıyafet olurdu. Telaşsız ve endişesiz dolaşırdınız ortalıkta. Hiçbir şeyi kafaya takmazdınız. Hayat ne kadar da çilesiz ve çekilebilir, diye düşünürdünüz sürekli.
Bazense kırıcı ve yıkıcı olurdu. Sizi tekrar ve tekrar yere, dizleriniz üzerine düşürmekten keyif alırdı. Üzerinize baskı kurar, nefes bile aldırmazdı. Üzerinde heyecanla dolaştığınız bulutları patlatırdı. Yere çakılırdınız. Ağlardınız, acı çekerdiniz, korkardınız. Bunların hiçbiri umurunda olmazdı. Size takılmadan akmaya devam ederdi. Siz tek bir harekette, zamanda, kişide kalırken hayat acımasızca akmaya devam ederdi. Kalbinizdeki sancı ile birlikte kalırdınız ortada. Hayatın aslında ne kadar da çekilemez olduğunu fark ederdiniz o zamanlarda.
Ben her zaman acı ile karşılaşanlardan olmuştum. Hayatımda her daim korku olmuştu. Henüz on sekiz yaşındayken annem ve babam tarafından evden kovulurken de, kardeşimle birlikte bilmediğimiz bir şehre taşınmak zorunda kaldığımızda da korkuydu benimle olan tek duygu. Kendim bile henüz çocukken annem ve babam tarafından sırf oje sürüp toka takıyor diye ibne ismi verilen kardeşimi büyütmek zorunda kaldığımda da zihnime sadece korku ve endişe hakimdi.
Mutluluk görememiştim. Hayat benden o yanını sakınmıştı. Omuzlarıma acı ve endişenin yakıştığına karar kılmıştı. Bende her daim ona ayak uydurmuştum. Mutluluk dilememiştim hiçbir zaman, daha az korku dilemiştim sadece.
Direksiyonu sağa kırarak mekanın bulunduğu sokaktan çıktım. Sigarayı dayadığım ağzımın içinde radyodan yükselen şarkıyı mırıldanıyordum. Hava üç gündür olduğu gibi yine kasvetliydi.
Sabah her zamankinin aksine mekana oldukça erken gitmiştim. Bunun tek sebebi de küçük yavru kediler gibi sevgilisinin dizinin dibinden ayrılmayan Miran'dı. İki gündür olduğu gibi yine biraz geç geleceğini söylemiş, yıllardır hasret duyduğu sevgilisiyle vakit geçirmek istediği bahanesini sunmuştu önüme. Ses de çıkaramıyordum çünkü onun ne acılar çektiğine bizzat gözlerimle ben şahit olmuştum. Onu işe gelmesi için zorlayıp da mutlu anlarını bozmak istemiyordum.
Dudaklarım arasındaki sigarayı sol elimin yardımıyla açık olan camdan fırlatıp sağdaki mahalleye girdim. Üstündeki gömleğin düğmeleriyle uğraşan bedeni bulan gözlerimde haylaz kıvılcımlar yer edindi. Arabayı onun olduğu bölgeye yanaştırdım.
" Kurban olduğum Allah ne güzellikler yaratıyor, " diye bağırdığım sırada yolcu camını açarak aşağıya eğilmiştim. Kaldırımda yürüyen bedenin ters bakışları beni buldu.
" Sen git Allah'ın yarattığı başka güzelliklere bak Deniz abi, benden sana iş çıkmaz. "
Söylediklerinden sonra adımlarını hızlandıran Enes'e ayak uydurarak bende arabayı hızlandırdım.
" Gözümün senden başkasını gördüğü mü var be Enes'im, " dediğim sırada adımları kısa bir süre duraksasa da hemen kendini toparlayıp yürümeye devam etti. Kollarını da birbirine dolamıştı.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
MAYSA (bxb)
General FictionMaysa'm:Nasıl tek bir hareketinle tüm mahalleyi kasıp kavurabilecek güçteyken benim karşımda böylesine sütten kesilmiş zavallı bir kediye dönüşüyorsun çözemiyorum Miran.