âs-10; geçmişin sırları

94 21 2
                                    

Asaf, o gece Ferid’den aldığı bilgileri düşünerek uzun süre gözünü kırpmadı. Defne’nin hayatındaki sırların derinliği onu geçmişin karanlık köşelerine çekiyor, daha önce hiç hissetmediği kadar güçlü bir bağlılık ve arayış içinde kalmasına sebep oluyordu. Sabahın ilk ışıklarıyla birlikte, nihayet zihnindeki tüm karmaşıklığı bir kenara bırakmaya karar verdi. Yolculuğunu, kendisini bekleyen tehlikelere rağmen, bir adım daha ileri götürmek istiyordu. Defne'ye ulaşmanın bedelini ödemeye hazırdı.

Bir sonraki gün, Ferid'in verdiği adreste buluşma kararı aldı. Adres, şehrin dışındaki eski bir depoya aitti. Burada, Defne'nin hayatında etkisi olan kişilerden biriyle tanışacaktı: Sadık. Sadık, geçmişte Selman'ın yanında yer alan, Defne’nin güvenliği için görevlendirilmiş önemli bir adamdı. Ancak bu adam, kendisine olan sadakati kadar katılığı ve acımasızlığı ile de ünlüydü. Asaf, Sadık'ın elinde Defne’nin kayboluşuyla ilgili önemli bilgiler olduğuna inanıyordu.

Depoya vardığında etrafına göz gezdirdi. Burası, zamanın yıkıcı etkilerine direnen, karanlık ve soğuk bir mekandı. Asaf, depoya adım attığı anda geçmişin izleri birer birer canlanmaya başladı. Çatıda hafif bir yağmur sesi yankılanıyor, eski sandıklar ve harabe duvarlar ortamı daha da kasvetli hale getiriyordu. Her bir adımı, onu Defne’ye dair cevapsız sorulara bir adım daha yaklaştırıyordu.

Sadık, karanlık köşelerden birinde Asaf'ı bekliyordu. Üzerinde eski bir deri ceket, yüzünde ise hayatın yorgun izleri vardı. Asaf, onun bakışlarında geçmişin karanlık izlerini hemen fark etti. Sessiz bir karşılaşmanın ardından, Sadık konuşmaya başladı:

“Asaf,” dedi alçak bir sesle. “Selman'ın kızını arıyorsun, değil mi? Oysa onu bulmak, seni hiç ummadığın gerçeklerle yüz yüze bırakabilir.”

Asaf, Sadık’ın sözlerinden etkilenmeden, kararlılıkla cevap verdi. “Her ne olursa olsun, Defne’yi bulmak için her şeyi yapmaya hazırım. Onun için varlığını feda etmeye de, geçmişin karanlığını yüzüme çarpmaya da hazırım. Bana, Defne’nin kayboluşuna dair bildiklerini anlat.”

Sadık, bir süre sessiz kaldı. Koyu kahverengi gözleriyle Asaf’ı baştan aşağı süzdü, sanki onun içindeki güç ve kararlılığı tartıyordu. Sonunda derin bir nefes aldı ve konuşmaya başladı.

“Defne, babasının koruması altında büyüdü; ama onun korumaya çalıştığı tek şey hayatı değil, aynı zamanda ona miras kalan sırlarıydı,” dedi. “Selman, Defne’nin geleceği için onu mafyanın dışına çıkarmak istedi. Ancak bu hayat, ona miras kalan bir yükle doluydu ve ne yazık ki kaçması hiç kolay değildi. Bir gün, sana olan aşkı onu bu yükten kurtulmaya ikna etmişti. Ama bazı şeyler kolay kolay peşini bırakmaz, Asaf. Defne, bu dünyadan kaçmak isterken aslında her seferinde daha da içine çekiliyordu.”

Sadık, gözlerini depodan dışarıya çevirerek sözlerine devam etti: “Bir karar aldı, Asaf. Sana ve kendine zarar gelmemesi için bu dünyadan tamamen yok olması gerektiğine inandı. Selman onu korumak istiyordu, ama Defne, ona rağmen kendi yolunu çizmeye çalıştı. O yüzden, belki de onun kayboluşu, bir kaçış değil, bilinçli bir yok oluştu.”

Asaf, Sadık’ın sözlerini duydukça içinde tarifi zor bir acı hissetmeye başladı. Defne’nin çektiği sıkıntılar, yaşadığı buhranlar, ona daha önce hiç olmadığı kadar yakın geldi. Sadık’ın söylediklerine göre, Defne yalnızca kendisini değil, Asaf’ı da korumak adına bu karanlık yolculuğa çıkmıştı. Bu fedakarlık, Asaf’ın kalbinde bir hançer gibi saplandı.

Bir süre sessizlik içinde geçen bu konuşmanın ardından, Sadık Asaf’a son bir ipucu verdi. “Defne’nin peşinden gitmek istiyorsan, onun geçmişindeki en tehlikeli bağlantılardan biri olan Teoman’a ulaşman gerek. Teoman, Defne’nin mafya dünyasındaki son gölgeydi; ona kimse yakın olamazdı, ama o Defne’ye hep bir adım mesafede durdu.”

Sadık’ın sözleri, Asaf’ın zihninde bir yol haritası çiziyordu. Teoman, Defne’nin hayatındaki en büyük tehditlerden biriydi; ama aynı zamanda onunla ilgili en derin bilgilere sahip tek kişi olarak görünüyordu. Bu adamı bulmak, hem kendisi için bir tehlike hem de Defne’ye bir adım daha yaklaşmak demekti.

Asaf, Sadık’a son kez baktı ve kararlılıkla başını sallayarak oradan ayrıldı. Şimdi, önünde zorlu ve tehlikeli bir yol vardı. Ancak, bu yolda attığı her adım, Defne’ye ve onun geçmişine dair daha fazla ipucu getirecekti.

Yağmur altında sessizce yürürken, gökyüzünde kara bulutlar toplanmaya devam ediyordu. Ama Asaf, içinde taşıdığı umutla bu kasvetin ötesinde bir ışık aramaktan vazgeçmeyecekti. Defne’nin izini sürmek, onun için artık bir yolculuk değil, bir varoluş meselesiydi.

Son Durak Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin