Asaf, elleri titreyerek hazırladığı mamayı küçük bebeğe içirmeye başladı. Evin içinde sessizliğe karışan Afran'ın sesi ona bir anlık huzur veriyordu, ama düşünceleri hiç durmuyordu. Afran, heyecanla bebek için isim önerilerini sıralıyordu: "Okyanus, Parla, Tomris..." Durmak bilmiyor, her yeni isimle biraz daha coşuyordu. Asaf ise sadece dinliyordu, kafasında dönen düşünceler Afran'ın söylediklerinin gerisinde kalıyordu. Defne'nin arkasında bıraktığı bu bebekle birlikte kendisini de bir bilinmezin içine sürüklediğini düşünüyordu.
Gözleri donuk, elleri bebeğe mama vermeye devam ederken zihni yine aynı yere dönüyordu; Defne... Bir yıl önce, tam da evlenecekleri zaman kaybolan Defne. Gidişiyle Asaf'ı yarım bırakmış, şimdi de bu küçük bebekle onu geçmişine bağlamıştı. Elinde sıkıca tuttuğu biberonun ucundaki minik ağzı izlerken, içindeki öfkeyi ve kırgınlığı bastıramıyordu.
"Bir yıldır yok olan kadınım, beni sevdiğini biliyorum," diye mırıldandı kendi kendine, "ama neden gittin?"
Aniden Afran'ın sesiyle irkildi. "Oğlum, kızın ağzındaki biberonu alsana, bitmiş boğulacak çocuk!" Asaf, ne dediğini anlamaz bir ifadeyle ona bakınca Afran tekrar etti: "Diyorum ki biberonu çek artık, kız boğulacak."
Bebeğin ağzındaki biberonu hızla çekti ve derin bir nefes aldı. O kadar dalmıştı ki bu ufacık şey bile dikkatini dağıtmıştı. "Ne diyorduk?" dedi, biraz toparlanarak.
"Kıza isim verecektik. Hem de annesini nasıl bulacağız onu düşünüyorduk, unutma," diye hatırlattı Afran. Bu küçük cümle, Asaf'ı düşüncelerine geri sürükledi. Evet, Defne'yi bulmak imkansız değildi; zordu belki ama asla imkansız değildi. Aklına onunla geçirdiği zamanlar, beraber kurdukları hayaller geldi. Defne, sularla bağlantılı bir isim istemişti hep. Asaf, bebek için "Okyanus" adının uygun olacağını düşündü. Bu ismin Defne'yi bir şekilde anımsatacağını hissetti.
"İsim olarak Okyanus güzel... Okyanus olsun," dedi Afran'a, kararlı bir şekilde. Kafasındaki düşünceler bir kez daha toparlanmıştı. Defne'yi bulmak için harekete geçecekti; bunu ona kim yaptıysa ödeyecekti. Telefonundan birkaç kişiye mesaj atarak Defne'nin bulunmasını ve gereken her yere haber salınmasını istedi. Bu işi yapan kişi ya da kişiler, sevdiği kadına zarar vermenin bedelini ödeyecekti.
Telefonu yerine koyup yeniden bebeği kucağına aldı. Okyanus, ona her bakışında Defne'yi hatırlatıyordu, ama bu hatırlatma bir yandan da içindeki öfkeyi ve üzüntüyü körüklüyordu. Yavaşça odasına çıkıp beşiğine koydu, hafifçe sallamaya başladı. Ancak Okyanus'un ağlamaları giderek artıyordu, ne yaparsa yapsın bir türlü susturamıyordu. Sonunda onu tekrar kucağına aldı, sırtını yavaşça sıvazlayarak yatıştırmaya çalıştı.
"Kızım, güzel kızım, bal kızım, Mihriban'ım..." diye mırıldandı usulca. Bu küçük ses tonuyla bile biraz yatışır diye umuyordu. Fakat, Okyanus'un ağlamaları durmak bilmiyordu.
Gazı olduğunu düşündü ve onu nazikçe omzuna yaslayıp sırtına hafifçe vurmaya başladı. Birkaç dakika sonra, Okyanus'un küçük bedeni rahatladı ve beklediği gaz çıkışı gerçekleşti. Nihayet sessizlik sağlanmıştı, ama hemen ardından bebeğin bir başka ihtiyacını daha fark etti. Bezini değiştirmek zorundaydı.
Asaf, dolaba yönelip temiz bir bez aldı ve geri döndü. Her katı açtıkça koku daha da yoğunlaşıyordu. "Ah Defne, bu işlere de bulaştırdın beni," diye iç geçirdi. Maske takma düşüncesi aklına geldi, ama daha çok bir şaka gibiydi. Sonunda derin bir nefes alarak işe koyuldu. Zorlansa da temizliği tamamladıktan sonra Okyanus'u yeniden beşiğine koydu. Yorgunluktan gözleri kapanan bebeği, en sonunda huzur içinde uykuya dalmıştı.
Asaf, kızını izlerken ona bakmaya doyamıyordu. Bu küçük varlık, hem kendisine geçmişini hatırlatıyor hem de geleceğini şekillendiriyordu. Ama bir yanda da kalbinde taşıdığı yara giderek büyüyordu. Defne'nin geride bıraktığı boşluk her gün daha da büyüyor, her gün biraz daha canını yakıyordu. Onu bulmak için her şeyi yapmaya kararlıydı, ama bu kararlılığın ardında derin bir kırgınlık vardı.
Odanın kapısında duran Afran'ın varlığını fark ettiğinde, hafif bir gülümsemeyle ona döndü. Afran da ona bakıp, "Baş edeceksin oğlum, göreceksin, her şey geçecek," dedi içtenlikle.
Asaf başıyla onayladı ama içten içe bir huzursuzluk hissetti. Ya bulduğunda her şey eskisi gibi olmayacaksa? Ya Defne geri döndüğünde hiçbir şey eskisi gibi hissettirmeyecekse? Bu düşüncelerle yatağa uzanırken, gözlerini son bir kez uyuyan kızına çevirdi ve derin bir nefes aldı. Bu küçük bebeğin adı Okyanus'tu; tıpkı okyanuslar gibi, hem dingin hem de fırtınalıydı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Son Durak
Roman pour AdolescentsTehlike, ihanet ve sırlarla dolu bir dünyada, Unutulmuş Yankılar kaybolan bir aşkı, silinen hafızaları ve gerçeğin peşinden sürükleyen acımasız bir yolculuğu anlatan sürükleyici bir hikaye. Asaf'ın hayatı, karısı Defne, vahşi bir mafya baskınında öl...