aś-16

59 11 0
                                    


---

Bölüm: Gölge ve Işık

Asaf, kızıyla geçirdiği vakitlerde, kendini bir an için başka bir adam gibi hissediyordu. Onun gülüşü, şefkatli dokunuşları ve gözlerindeki ışıltı Asaf’ı tüm karmaşık hayatından, çetenin karanlık ve tehlikeli dünyasından çekip çıkarıyordu. Bugün küçük bir gezintiye çıkmaya karar vermişti. Güneş, bulutların ardından hafifçe süzülüyordu; şehir ise tüm sırlarını gölgelerinde saklıyor gibiydi.

Küçük kızı, arabada Asaf’ın yanında otururken ellerini ona doğru uzatıp küçük parmaklarıyla Asaf’ın büyük, sert ellerini kavradı. Bu masum dokunuş, onun içinde bir güvenlik hissi uyandırıyordu. Gözleri kızının gözlerinde, aralarındaki bağın ne kadar kuvvetli olduğunu hissetti. Ancak düşüncelerine gölge düşüren bir anı, cebindeki telefonun hafif titreşimiyle geri döndü. Mesajı okurken yüzündeki ifadeyi değiştirmemeye çalıştı; bugün yapılacak bir iş vardı. Asaf, kızının gözlerine bakarak ona doğru gülümsedi.

“Baba biraz iş yapacak, olur mu? Birlikte küçük bir oyun oynayacağız,” dedi ve onu bir parkta bırakarak birkaç metre öteye geçti. Etrafı kontrol ettikten sonra hızlıca iş adamı görüntüsüne büründü. Yanına gelen adam, çetenin sadık üyelerinden biriydi ve elinde küçük bir evrak çantası tutuyordu. İçindeki belgeler, büyük bir anlaşmanın parçasıydı. Asaf, gözlerini daraltarak çantayı dikkatle inceledi.

Bu anlaşma, çetenin şehrin belirli bölgelerinde tam kontrol sağlaması için bir adımdı. Ancak her şeyin yolunda gitmesi gerekiyordu. Çantayı alıp hızlı bir kontrol yaptıktan sonra sessiz bir sesle adamına talimatlar verdi: “Bu işi hallet, dikkatli ol. Şüphe çekmemeliyiz.”

İşleri kısa sürede hallettikten sonra kızına döndü. Parkta onu izlerken bir anlığına, yaptığı her şeyin, içine daldığı karanlık dünyanın, sadece onun geleceği için olduğunu kendine hatırlattı. Küçük kızı parkta diğer çocuklarla oynarken ona doğru dönüp gülümsedi. Bu masum gülümseme, Asaf’ın içinde bir ışık yanmasına neden oldu. İş hayatında soğukkanlı bir lider, kızıyla ise yumuşak bir baba olan bu adam, karanlık ve aydınlık arasında sıkışıp kalmıştı.

---

---

Gece çökmeye başladığında, Asaf işe çıkmak için hazırdı. Kendi dünyasında iş, sıradan bir gün kadar normaldi; ne var ki, tehlikeler hep pusudaydı. Asaf’ın iş dünyası, sokakların ve arka sokakların kurallarına bağlıydı. Çoğu kişinin sadece filmlerde gördüğü sahneler, onun her gün yaşadığı gerçeklikti. Bu dünyada, güven denen şey neredeyse yok gibiydi. Herkes, her an her şeyin değişebileceği bilinciyle hareket ediyordu. Asaf, patronu tarafından verilen işleri alır, gereken güvenlik önlemlerini kendince sağlardı.

Bu gece, onu bekleyen görev bir borç tahsilat işiydi; ancak sıradan bir tahsilat değil, ihanetle karışık bir meseleydi. Asaf’a verilen talimatlar açık ve kesindi: “Kimseye güvenme, sadece işi bitir ve geri dön.” Hedef, eski bir tanıdık olan Harun’du. Harun, yanlış kişiyle iş birliğine girmiş, kendi hayatını riske atmıştı. Asaf, Harun’un kaldığı mekana doğru yola çıktığında zihninde eski dostluğa dair kırıntılar dolandı. Ancak bu, iş dünyasında zayıflık sayılırdı; dostluk, geçmişte kalan bir detaydı. O an Asaf, yalnızca işi bitirmesi gerektiğini kendine hatırlattı.

Mekâna geldiğinde, etrafı iyice süzdü. Harun’un etrafında kimse yoktu, en azından görebildiği kadarıyla. Temiz bir şekilde halletmek, dikkat çekmeden bu işi bitirmek zorundaydı. Onun gibi biri için asıl mesele işi sessiz ve sorunsuz bir şekilde sonuçlandırmaktı. Tam kapıyı tıklatmaya hazırlanırken, Harun’un içerideki sesini duydu. İçeriye girdiğinde, eski dostu ona şaşkınlıkla baktı. “Asaf, sen... sen burada ne yapıyorsun?” dedi, sesi korkuyla titrerken.

Asaf, bakışlarını soğukkanlı bir şekilde Harun’a çevirdi. Bu dünyada duygulara yer yoktu. Birkaç söz yetti: “Sana verilen süre doldu, Harun.” Bu sözler, sadece tehdit değil, aynı zamanda her şeyin sona yaklaştığını gösteren bir uyarıydı.

Harun’un gözlerinde beliren korku, Asaf’ın alışkın olduğu bir sahneydi. İhanet eden herkes aynı şeyi yaşardı. Ancak Harun, eski dostu olduğu için Asaf’ın içindeki çelişki daha belirgindi. Asaf, duraksamadan konuştu: “Birine güvenmenin bedelini bana ödettin, Harun. Bu hayat bunu kaldırmaz.” Asaf, konuşurken Harun’un yüzünde bir anlık bir pişmanlık ifadesi belirdi. Ancak bu, yapılacakların önüne geçemezdi.

Görevi tamamlayıp mekandan ayrılırken, Asaf işin ağırlığını üzerinde hissetti. Hayatı, ihanetler ve duygusuz kararlarla doluydu. Bu işi seçmişti, belki de kader ona bunu dayatmıştı. Ancak her görevin ardından kendinden bir parça daha kaybettiğini hissediyordu.

Son Durak Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin