aś-3

198 33 22
                                    

---

Asaf arabaya bindiğinde gözleri hâlâ bir anlığına geride kalan eve kayıyordu. Kalbi, orada bıraktığı her iki minik yürek için deli gibi çarpıyordu, ama bu iş çok sürmeyecekti. Birkaç dakika içinde geri dönecek, biberonla birlikte Afran ve bebekle huzur içinde vakit geçireceklerdi.

Direksiyonu tuttu ve arabayı çalıştırdı, yolu iyi bildiği markete doğru yöneldi. Aklında biberon ve biraz da günlük erzak vardı. “Sadece birkaç dakika, sorun olmaz,” diye kendi kendine fısıldadı, ama içindeki bir ses yine de küçük bir şüpheye sebep oluyordu. Bir aksilik olmadan geri dönmeyi umarak hızlıca markete yaklaştı. İçeri girdiğinde reyonlarda kısa bir arayıştan sonra çalışana sordu:

“Biberonlar nerede acaba?”

Çalışan, "Biberon kalmadı beyfendi," diye yanıtlayınca Asaf’ın yüzünde hafif bir sıkıntı belirtisi belirdi. “Tamam, teşekkürler,” diye mırıldandıktan sonra marketten çıktı.

İçinden hafifçe söylenerek eczaneye gitmeye karar verdi. Arabaya doğru ilerlerken, bu sefer işini hızlıca halledeceğine söz verdi kendine. Ancak arabaya bindiği anda arkasından gelen cılız bir sesle irkildi.

“Hayır hayır, bir bebek daha olamaz,” diye kendi kendine panikle mırıldandı. Başını hızla arkaya çevirdiğinde, Afran ve bebekle göz göze geldi. Afran kahkaha atarak, "Korktun değil mi, abi? Bir bebek daha geldi diye," dedi ve bir kahkaha daha patlattı.

Asaf, önce şaşkınlığını atlatmaya çalışırken, sonra dayanamayarak o da gülmeye başladı. “Kapıyı açık unutmuşsun, sen gidince biz de peşinden geldik. Biraz yürüyüş yaparız dedim,” dedi Afran, hafif pişkin bir edayla.

Asaf derin bir nefes aldı. “Geç kalsaydım ne olacaktı peki? Neyse, eczaneye uğrayacağız,” diye mırıldandı. Bir yandan da Afran’ın bitmek bilmeyen konuşmasına göz ucuyla bakıyordu.

_________

Asaf, Afran’ın lafını duyar duymaz kaşlarını çattı. “Sen eczanedeki kadından hoşlandın, değil mi abi?” dedi Afran, göz kırparak.

Bu söz üzerine Asaf’ın zihni istemsizce geçmişe kaydı. Eczaneye ilk girdiğinde, çalışanın Defne’ye şaşırtıcı derecede benzediğini fark ettiğinde kalbi hızlanmış, nefesi bir an kesilmişti. Yüzü, gözleri, gülüşü – her şey ona Defne’yi anımsatıyordu. Ancak, bir yandan da mantığı bu benzerliği sorguluyordu. Bu sadece bir rastlantı olmalı, diye kendini teselli etmeye çalıştı, ama gözlerini kadının yüzünden alamıyordu.

Geçmişte, Defne onu terk ettiğinde Asaf çaresizlik içinde Defne’yi aramaya çalışmıştı. O günlerce iz sürdü, arkadaşlarından bilgi almaya çalıştı, ancak hiçbir iz bulamamıştı. Yıllar içinde, her hatırayı, her karşılaştığı yüzü, Defne’yi hatırlatan her izi kontrol etti ama hiçbir zaman onun gibi birini bulamadı.

Şimdi, bu kadının karşısında, kalbinin derinlerinde o eski özlemi yeniden hissetmişti. Ancak içten içe bir korku da vardı; ya geçmişin yaralarını daha da kanatırsa? Bu yüzden kadına yaklaşmaya cesaret edemedi. Onun hakkında, Defne hakkında soru sormayı istiyordu, ama ağzını açtığında kelimeler boğazında düğümlendi.

O anda Afran’ın sesiyle kendine geldi. “Abi, eczanedeki kadına bakışın çok başkaydı ama,” diye alaylı bir ifadeyle gülüyordu.

Asaf, kendini toparlayarak derin bir nefes aldı ve Afran’a ciddi bir bakış attı. “Afran, şaka yapmayı kes artık. Kadından hoşlandığım falan yok. Sadece… geçmişi hatırlattı bana,” dedi, ama aslında gözlerinin önünden gitmeyen o yüzün Defne’ye olan özlemini derinleştirdiğini biliyordu.

Arabayı tekrar çalıştırıp eve doğru yol alırken, aklında hâlâ o kadının yüzü vardı. Defne’yi bulmak için başka bir yol var mıydı? diye düşünmeden edemiyordu. Kalbi geçmişin ince sızısıyla doluydu; içinde bir özlem, bir umut vardı. Geçmişte peşini bırakmayan o yüzün şimdi tam karşısında belirmiş olması, ona yepyeni bir soru işareti bırakmıştı.
________

"Biraz daha devam edersen ağzını burnunu kırarım, çocuk için biberon alıyorum, o kadar." Afran gülümsemeye devam etti, ama belli ki Asaf'ın sabrını da sınıyordu.

Sonunda eczaneye vardıklarında Asaf, Afran'a gözdağı vermeyi ihmal etmedi. “Bak, içeri girip boş boş konuşursan gırtlağına yapışırım, anladın mı?” dedi, ama bu sert uyarı bile Afran'ın alaycı gülüşünü söndürememişti. Arabada arkalarında gülüşen küçük bebeğe baktığında içi ısınıyordu.

“Lan, aynı senin gibi gülüyor. Babana benzerse işimiz var,” diye kendi kendine mırıldandı. “Afran, sen burada bekle, ben hemen geliyorum,” dedi. Afran, "Tamam abi," diyerek Asaf'ın sözünü bitirmesine fırsat bırakmadan dışarıya dalıp gitti bile.

Eczanenin kapısından içeri girip etrafa bakındı. Kadın, başka bir müşteriyle ilgileniyordu, Asaf sırasını beklerken aklı hâlâ Afran’ın arabanın dışında dolaşıp başını belaya sokabileceği ihtimalindeydi. Müşteri işini bitirip çıktığında, eczacı kadının Asaf’a dönerek kaşlarını çatması şaşırttı.

“Özür dilemek için mi geldiniz, beyfendi?”

Asaf, biraz mahcup bir şekilde başını eğdi. “Hem onun için, hem de biberon almak için geldim,” dedi. “Kardeşimin kusuruna bakmayın, bazen böyle dengesizliği tutuyor.”

Kadın hafifçe gülümsedi. “Biberon vereyim,” dedi ve eline bir biberon uzattı. Asaf teşekkür edip parasını ödedikten sonra arkasını döndüğünde, Afran ve bebek yine arkasındaydılar.

“Allah’ım, sen bana nasıl bir imtihan veriyorsun böyle?” diye mırıldandı Asaf, Afran’ın alaycı ifadesine dayanarak.

Arabaya bindiklerinde Afran bebekle ilgilenmeye devam ediyordu. “Bu kızın adı ne olacak abi? Hep bebek diye çağırıyoruz, bir ismi olmalı, değil mi?”

Asaf, düşünceli bir ifadeyle başını salladı. “Eve gidince bakarız. Belki de annesinin ona koymak istediği bir isim vardı.”

Yolda, kafasında binbir düşünce dönerken bebek, kendi dünyasında küçük sesler çıkararak Afran’a gülümsemeye devam ediyordu. Arabayla eve dönerken, içinde hem huzur hem de az da olsa geçmişe dair bir hüzün vardı. Bu minik yürek için artık hayatına yeni bir yön vermek zorundaydı, ama kalbinde hâlâ geçmişin izlerini taşıyarak.

--

Son Durak Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin